8 MART ve KADIN MÜCADELESİ
İnsanlığın ?babaerkil? yapıya geçmesiyle başlar kadının ezilmesi? Özellikle kişisel mülkiyetin kurulması, toplumdaki iş bölümü, dinsel inançlar kadının;?toplumdaki kötülüklerin kaynağı?, ?şeytani ve işe yaramaz, aşağı bir yaratık? olarak görülmesine yol açmıştır. Eski çağın dinsel ya da dinsel olmayan hukuk metinlerinde, kutsal kitaplarda; kadının miras hakkı ya yoktur, ya da erkek çocuklarına göre çok azdır. Erkek üretkenliğinin baskın olduğu işlerin yoğunluğunun artması, mülkiyetin ve mirasın erkek egemenliğinde toplanması, kadının erkeğe olan bağlılığını ve tutsaklığını daha da artırmıştır. Tarih boyunca savaşlardan ve yokluklardan en çok etkilenenler dün olduğu gibi bugün de kadınlar ve çocuklardır.Kadınların eşitlik ve özgürlük talepleri, üretim süreci içinde yer almaya başladıkları 18. yüzyılda ve özellikle de Fransız İhtilali?nden sonra ivme kazanmaya başlar. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, tüm dünya da kutlanan özel bir gündür. 8 Mart 1857 tarihinde ABD?nin Newyork kentinde tekstil işçilerinin başlattığıgrevde, polisin işçilere saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi ve sonrasında çıkan yangında, fabrika önüne kurulan barikatı aşamadıkları için çoğu kadın 129 işçi can verdi. ?Dünya Kadınlar Günü?nün? 8 Mart olarak belirlenmesi bu olayın tarihi nedeniyledir.Kadın sorunlarının tartışıldığı özel bir gün fikrinin doğması ve kabul görmesinde, Alman sosyalist Clara Zetkin?in özel bir çabasıvardır.Zetkin, 2. Enternasyonal?in 26 ? 27 Ağustos 1910 tarihindekiKopenhagtoplantısında, her yıl kadınlar için uluslararası çapta bir ?kadınlar günü? düzenlenmesini önerir: ?Kadınlar günü uluslar arası bir karakter taşımalı ve özenle hazırlanmalıdır.? der. Önerisi oy birliği ile kabul edilir. Ancak bu toplantıda tarih belirlenmemiştir.1921 tarihinde Moskova?da gerçekleştirilen 3. Sosyalist Kadınlar Konferansı?nda 8 Mart tarihi uluslar arası kadınlar günü olarak kabul edildi,. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart?ın ?Dünya Kadınlar Günü? olarak anılmasını kabul etti.Kadın mücadelesinde söz etmişken,?kadın haklarının genişletilmesi yoluyla cinsler arasında eşitliğin sağlanmasını amaçlayan bir hareket olan?Feminizme? de, kısaca değinmek istiyorum. 18. Yüzyılda yaşamış İngiliz yazar Mary Wollstonecarft?in ?Kadın Hakları Savunusu? adlı eserinde dile getirilen ?Aile içi zorbalığın sona erdirilmesi, erkek ve kadının değerlendirilmesinde çifte standarda son verilmesi; kadınlara bağımsız çalışma, eğitim, yurttaşlık ve politik faaliyet haklarının tanınmasına? ilişkin talepler, günümüzde de feminizmin esaslarını oluşturduğunu söyleyebiliriz.Feministlere göre asıl sorun, erkeğin cinsiyetçi bakışından ve kültürel hegemonyasından kaynaklanmaktadır. Kadına cinsiyet rolü yüklenmesi, onu ev içine hapsetmiş ve kamusal alandan yalıtılmasına neden olmuştur. Radikal sol, feminist hareketi, ?küçük burjuva hareketi? olarak görür. Tüm emekçi kadınve erkeklerinsınıfsal temelde birlikte örgütlenme vemücadele yerine,?cinsiyet esasına göre örgütlenmeyi? öngörmesi nedeniyle eleştirir.******AnadoluCoğrafyası?nda kadınlar yüz yıllardır şiddete, baskıyave sömürüye maruz kaldılar, kalmaya da devam ediyorlar.Osmanlı?da katı bir şekilde olmasa da miras, evlenme, boşanma, velayet vb. toplumda kadının statüsünü belirleyen aile hukuku alanında şeriat hükümleri geçerli idi. Kadın ?mahrem? sayılıyor ve zorunlu haller dışında kamusal alana çıkamıyordu. Batı da kadın haklarındaki gelişmeler doğal olarak Osmanlı toplumunda da etkisini gösterdi. Özellikle Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde kadınlar, dergi ve gazetelerdekitartışmalara,dernek toplantılarına katılmak yoluyla kendilerine bir ?kamusal alan? yaratmaya çalıştılar. Bu dönemdeki feminist hareket zayıf olmakla birlikte, Cumhuriyet dönemi kadın hareketinden daha bağımsız bir yapıya sahipti. Cumhuriyet, bir modernleşme projesi olduğu kadar , hatta ondan fazla olarak ?yeni bir ulus yaratma? projesidir. Yeni devlet dine değil, ulusa dayalı olacaktı. Kemalistler, kadın haklarını bazı amaçlar için araç olarak kullanmak istediler. ?Cumhuriyet Kadını?bu yeni ve modern ulusu simgeleyen, ulusal karakterini ortaya koyanaraçlardan biri olacaktı. Cumhuriyet ideolojisinin öngördüğü ?yeni kadın? ise;yasal olarak eşit yurttaş, ailevi, toplumsal ve ulusal sorumluluğunu bilen; fedakar, iffetli(sadık eş), kutsal anave her daim modern ve çizilen toplumsal proje içinde kalmak, yani siyasal otoriteye bağlı? Erkek egemen ulusçu yapı, kadından, ?verilen haklarla yetinmesini?; örgütlü yapıdan, iktidarın paylaşımı fikrinden uzak durmasını ve ?ulusa iyi evlatlar yetiştirmesini? istiyordu. Bu nedenle ?Kız Sanat Okulları?na? ve?Olgunlaşma Enstitüleri?nin açılmasınaağırlık verildi.Ulusçu proje, ?Yeni Türk Kadını? yaratma çabası ve korumacı anlayış; özerk ve feminist bir kadın hareketinin gelişmesini engelledi.Kadınlara çizilen çizginin dışına çıkan, siyasal gücün paylaşımını talep eden; baskı grubu oluşturmaya çalışan ?Kadınlar Halk Fırkası?nın? kurucusu Nezihe Muhiddin gibi feminist kişiliğe sahip,pek çok kadın tasfiye edildi. Türkiye Kadın Hareketi, erkek egemen, devletçi, militer kurucu ideoloji ile olan bağını kopardıkça bağımsızlaştı ve birey olarak güçlendi. Savaş ve şiddetin, feodal ilişkilerin, dinsel gericiliğin egemen olduğu bir çevreden çıkıp inanılmaz bir özgürleşme mücadelesi veren ?Kürt Kadınları?nı anlatamadık.Çünkü onların hikayesi bu yazının içine sığmayacak ölçüde uzun?.