CHP'li Vekil, Şikayetçi Oldu
CHP'li Mahmut Tanal, 'Barınamıyoruz' diyen öğrencilere yönelik polisin sert müdahalesini ve gözaltıları Kamu Denetçiliği Kurumu'na taşıdı. Tanal, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nden şikayetçi oldu.
CHP İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere birçok ilde parklarda yurt sorununa dikkat çeken öğrencilere yönelik polisin sert müdahalesini ve gözaltı işlemlerini, Kamu Denetçiliği Kurumu’na, diğer adıyla Ombudsmanlık’a taşıdı.
İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nü kuruma şikayet eden Tanal, dilekçesinde, “Herkesin, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğunun” vurgulandığı Anayasa’nın 34. maddesine yer verdi.
ÖĞRENCİLER KANUNSUZ EMİRLE GÖZALTINA ALINDI
Kamu Denetçiliği Kurumu’na sunulan şikayet dilekçesinde, KYK’nın yurt sonuçlarının açıklandığı günden bu yana açıkta kalan öğrencilerin yurt ve barınma sorunlarını dile getirdiklerinin ve çözüm bekledikleri hatırlatıldı. KYK yurtlarının yetersiz olması, özel yurtların ve kiralık evlerin ücretlerinin fahiş oranlarda olması gibi hususlar nedeniyle barınma sıkıntısı yaşayan öğrencilerin, bu durumu en temel insani hak olan protesto hakkını kullanarak yasal sınırlar çerçevesinde protesto ettiklerinin aktarıldığı dilekçede, “Öğrenciler hukuka aykırı olarak hiçbir gözaltı gerekçesi olmadan tamamen kanunsuz emirle gözaltına alınmıştır. Hukuki hiçbir gerekçe yokken gözaltına alınan öğrencilerin anayasal haklarını kullanmaları engellenmiş ve haksız gözaltına maruz kalmışlardır” denildi.
AKP’Lİ VEKİLLERE “BİZE YURT AYARLAYIN” TELEFONLARI YAĞDI
Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü bünyesindeki yüksek öğrenim öğrenci yurtlarının yetersizliğinin yadsınamaz bir gerçek olduğunun kaydedildiği dilekçede, Türkiye’de 8 buçuk milyona yakın üniversite öğrencisi bulunduğu, KYK yurt sayısı ise 5’i Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde olmak üzere 773’te kaldığı, KYK yurt kapasitesinin ise 680 bin civarına olduğu anlatıldı. Bu sayının öğrencilerin yüzde 10’unun bile barınma ihtiyacının karşılanmadığı anlamına geldiğinin belirtildiği dilekçede, başvurusu neticesinde KYK yurduna yerleşemeyen, özel yurtta kalabilecek kadar parası olmayan ve kiralık ev tutamayan öğrencilerin, eğitim döneminin başlamasıyla birlikte barınma sorunuyla karşı karşıya kaldıklarının altı çizildi.
Öğrenciler ve ailelerinin, barınma sorununu çözüme kavuşturmak amacıyla başta Meclis olmak üzere birçok kuruma ve yetkiliye ulaşmaya çalıştığının anımsatıldığı dilekçede, çok sayıda seçmenin ise AKP milletvekillerine de ulaşıp yurt talebinde bulundukları dile getirilerek, “Nitekim öğrencilerin mağdur olmaması için İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere CHP’li belediyeler, sosyal tesislerin, konukevlerinin, yurtların kapılarını öğrencilere açmıştır. Akabinde Ak Partili belediyeler de öğrencilerin yerleşebileceği konaklama alanları hazırlamıştır” ifadelerine yer verildi.
GÖZALTILARIN ANAYASAYA AYKIRI OLDUĞU TESPİTİ YAPILSIN
28 Eylül’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları sonrası İstanbul Kadıköy'de ve İzmir'de, yetersiz yurt kontenjanları ve fahiş konut kiraları hakkında yaşadıkları sorunlarını dile etmek amacıyla parklarda bir araya gelen öğrencilerin eylemlerinin hukuka aykırı olmadığı ve polis tarafından gözaltına alınan öğrencilerin gözaltı kararının ve sonrasında yaşanan olayların anayasaya aykırı olduğunun tespiti konusunda karar alınması talebinin yer aldığı şikayet dilekçesinde, gerek Anayasa gerekse Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi uyarınca barışçıl, suç unsuru içermeyen söz konusu toplanmaların kolluk kuvvetlerince engellenmesinin ve toplanan öğrencilerin gözaltına alınmasının hukuka ve ilgili kanunlara aykırı olduğu vurgulandı.
BARINMA HAKKI EĞİTİM HAKKINDAN BAĞIMSIZ DEĞİL
Türkiye’nin imzaladığı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilgili maddelerinin sıralandığı dilekçede, “Hiç kimsenin keyfi olarak yakalanamayacağı”, “Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğü hakkı bulunduğu” aktarıldı.
Konut hakkının vurgulandığı Anayasa’nın 57. maddesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 25. maddesinin hatırlatıldığı dilekçede, devletin görevleri arasında vatandaşın barınma ve konut ihtiyacını karşılamasının da yer aldığı belirtildi. “Barınma hakları ihlal edilen öğrencilerin bu haklarını kanuni sınırlar içerisinde talep etmeleri haksız gözaltılar neticesinde engellenmeye çalışılmaktadır” denilen dilekçede, konut ve barınma hakkının beslenme hakkından sonra gelen en insani ve önemli temel ikinci hak olduğu ifade edildi.
Yine İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 26. maddesinde “Herkesin, eğitim hakkına sahip olduğu” hükmünün bulunduğunun aktarıldığı dilekçede, kanunlarla güvence altına alınmış eğitim hakkının kullanılabilmesinin barınma hakkını kullanılmasına bağlı olduğu belirtildi. “Kişi barınma hakkını kullanamıyorsa eğitim hakkını da kullanamaz” değerlendirilmesinin yapıldığı dilekçede, şöyle devam edildi: “Yurt ve barınma sorunu yaşayan onlarca öğrencimiz, okuldaki kayıtlarını dondurarak eğitim haklarından mahrum kalmaktadır. Yurt sorunu için bir araya gelen öğrencilerimiz barınma haklarını isterken aynı zamanda eğitimlerine devam edebilmek ve eğitim haklarını korumaya çalışmaktadır.”
DEVLET SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRMEDİ
Türkiye’de yurt sorunu olduğunu dile getiren öğrencilerin sırf bu düşünceleri sebebiyle suçlanmasının ve gözaltına alınmasının kabul edilemez nitelikte olduğunun kaydedildiği dilekçede, Anayasa’nın “Düşünce ve Kanaat Hürriyeti” başlıklı 25. maddesi, “herkesin ifade özgürlüğü hakkına sahip olduğunun” dile getirildiği Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 19. maddesi ile aynı sözleşmenin “Özgürlük ve Güvenlik Hakkı”nın vurgulandığı 9. maddesi hatırlatıldı.
Anayasanın 2’nci ve 5’inci maddelerinin de yer bulduğu dilekçede, vatandaşların temel haklarına ve zorunlu ihtiyaçlarına cevap vermesinin devletin kanuni ödevlerinden olduğu, devletin bu sorumluluğunu yerine getirmediği, binlerce öğrencinin yurt ve barınma sorunu yaşadığı bilgisi tekrarlandı.
Anayasanın ilgili hükmünde açıkça “insan haklarına saygılı” ve “sosyal bir hukuk devleti” ibareleri bulunmaktayken emniyet güçlerinin Anayasa madde 137’yi açıkça ihlal ettiği kaydedildi. Söz konusu Anayasa maddesinde, “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir” hükmünün yer aldığına dikkat çekildi.
“Anayasamızda açık ve net bir biçimde düzenlenmiş bu kanunların herhangi bir emir veya talimatla görmezden gelinmesi, uygulanmaması, keyfi davranışlarla yok sayılması mümkün değildir” denilen dilekçede, görevi kötüye kullanma suçunu düzenleyen TCK’nın 257’nci maddesi ve Polis ve Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun 2’nci maddesi anımsatılarak, Kamu Denetçiliği Kurumu’ndan gerekenin yapılması talep edildi.