DEVLET ADAMLIĞI
Devlet kutsal bir tüzel kişiliktir. Toplumda bilindiği gibi, devlet kötü olmaz, yetkisini kullanan yöneticilerin kötü davrandıkları görülmüş ve bu durum doğal olarak devlete mal edilmiştir. Devlet bir tüzel kişiliktir, yemez, içmez, rüşvet almaz rüşvet vermez,vatandaşlar arasında ayrım yapmaz, kimsenin diline,dinine, inancına karışmaz, hovardalık yapmaz, kötü yol düşmez, çatısı altında barındırdığı insanların, toplumların, ortak iyilik dileklerini taşıyan bir kurumdur.Devletin yetkilerini kullanmakla görevlendirilen gerçek şahıslar devlet adamlığı unvanı ile tanınırlar.Devlet adamı denildiğinde, devlet başkanı, cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, valiler, kaymakamlar akla geldiği kadar, devlet adına hareket eden her görevli ve yetkili de devlet adamı olarak bilinir.Devlet adamı uzağı gören yani gelecekte ne olabileceğini kestirebilen, ona göre gerek kişisel yaşantısını, gerek toplumsal yaşantısını, duygu ve düşüncelerini, hal ve davranışlarını emir ve dilekleriyle öngörülerini buna göre ayarlar ve gerek dün gerekse bugün yaptıkları için, gelecekte pişmanlık duymayacak ve adına hareket ettiği devlete zarar getirmeyecek nitelikte hareket etmek zorunda olduğunu bilendir.Bu nedenle geçmişte devlet adamlığı belli bir soy ve soptan gelenlerin üstlenebildikleri bir ünvandı. Bu düşünce pek de yabana atılır gibi değil.Devletin, devlet adamlığı niteliğine sahip olmayan ancak şu veya bu şekilde devlet makamlarını ele geçirmiş olanların yaptıkları yüzünden çoğu zaman zarar görür. Bu nedenle gerek ulusal ve gerekse uluslar arası alanda devlete olan güven ve saygınlık azalır.Şu halde devlet adamlığı, çok önemlidir. Oldum olası devlet adamlarına, özellikle onların davranış ve düşüncelerine, fikir beyan etmelerine önem veren, yazılı ve görüntülü medyada saatlerce onları izleyip-dinleyip ne tür bir davranış ve düşünce içerisinde olduklarını anlamaya çalışırım. Onlara başlangıçta verdiğim değerin önemi, kendilerinin devlet adamlığı sırasında devlet adamı olarak davranacaklarına inandığım içindir. Ancak uygulamaları sonrasında bu inancımın zaman zaman zayıfladığını da belirtmekte yarar var.Fikirlerine adeta taparcasına inandığım birçok şahsiyetlerden biri Mümtaz Soysal, diğeri de Yekta Güngör Özden idi. Sayın Soysal hem bir bilim adamı hem bir siyasi olarak bakanlık yapmış bir devlet adamıdır. Sayın Özden ise, Anayasa Mahkemesi Başkanlığını yapmış bir devlet adamıdır.Mümtaz hocanın, İstanbul Barosunca düzenlenen Ermeni Meselesi panelinde açıkladığı bir düşüncesi benim bütün umutlarımı söndürmüştü. Saygıdeğer hocam panelde ?Biz Türkler olarak Ermenilere hiçbir mezalim yapmadık, toplu öldürme girişimlerinde bulunmadık aslında Ermenilere karşı bu tür hareketleri yapanları biliyoruz, aslında ABD ve Batılı dostlarımız da bunları biliyor ancak dile getirmiyorlar, bizim de söylememiz hoş karşılanmaz..? türünden fikrini açıklayınca arka sırada oturan bir grup olarak önce içimizden? Bravo hocaya, olayın gerçeğini, belgesini bulmuş..? diye sevindik ardından da hocanın Ermenilere karşı tasvip edilmeyen hal ve hareketlerde bulunanların açıklanması gerektiğini düşünerek ısrarla hocadan bu konuyu açıklamasını istedik.Sağolsun hoca da bizi kırmayarak ??Ermenileri toplu halde kılıçtan geçiren aslında Kürtler dir.Bunu batılılarda bildiği halde işlerine gelmedikleri için söylemiyorlar, bizimde iç huzurumuza zarar gelir diye bu husus açık açık dile getirilmiyor ancak bilinmesinde fayda var?? türünden cevap verdiğini görünce hocaya karşı olan bütün güven ve inançlarımız sarsıldı. Zira bu toplu kıyımı Kürtler yapmış olabilir, ancak Kürtlerin Osmanlı veya T.C. vatandaşı olmaları nedeni ile onların hareketlerinden devletin sorumlu olacağını, hatta böyle bir iddia veya kabulün Ermenilere karşı soykırım iddiasının kabulü anlamına geldiğini ne yazık ki hesaba katılmadığını gördük. Gününü gün etmek için böyle bir açıklamada bulunuyordu.Dedik ya devlet adamlığı kolay bir iş değildir.Sözcü gazetesinin 26/8/2010 günlü nüshasında sayın Yekta Güngör Özden?in yazısını okudum. Yazıda ülkemiz açısından kangren hale gelmiş olan PKK ve BDP meselesine değiniyordu. Başta herkes gibi bende uzun süre Anayasa Mahkemesi başkanlığını yapmış olan Sayın Güngör?ün emekli bir en yüksek mahkeme başkanı olarak bu konuda çözüm önerilerini izah edeceğini düşünerek yazıyı, satırların üzerine basa basa okudum. Ne yazık ki yazıyı Sayın Güngör?ün geçmişteki devlet adamlığı makamına yakıştırmadım. Yazının sıradan bir aşırı milliyetçi ve onların kendileri için tartışılmaz bir nevi resmi söylemlerinin dile getirildiğini gördüm. Yazıda ? ..daha ne desinler,.. su uyur düşman uyumaz, ? ayrılmak yok yalanlarıyla yatıştırmak inandırıcı mı, bunları güvendiren, bunları şımartan bugünkü iktidardır, ?PKK uzantılarıyla meclisteki destekçilerinin konuşmaları, davranışları bunları açık seçik gösterirken,..? savına yer veriyordu. Tamam, bu husus tartışılsın. Zaten 30 seneden beri aynı kısır döngü ile mesele bu şekilde yalın olarak tartışıldığı için çözüm bulunamıyor. Bir devlet adamlığı gözüyle çözümün ne şekilde olacağı, daha da önemlisi devletin birlik ve beraberliğine zarar vermeyecek ancak meselenin de halline yarayacak çözümlerin ne olacağını sıralamasını beklerdik. Geçmişte ve uzun yıllar Anayasa Mahkemesi gibi bu konuda payı konum ve işlevi küçümsenemeyecek bir kurumun başkanlığını yapmış ve milli iradenin temsilcisi olan, TBMM? ni dahi denetleyecek nitelikte davalara bakan kurumun başkanı olan Sayın Özden?den beklentimiz böyle basit fikir açıklaması olmamalıdır.PKK?nın destekçileri denilen 20 kişilik milletvekili yöre halkının oylarıyla seçilmiş, milli iradeyi temsil eden ve en azından Sayın Özden?nin de saygı duyması gereken T.C. Milletvekilleridirler. Yıllarca milli iradeyi temsil eden TBMM den çıkan yasaların Anayasaya uygunluğunu denetleyen ve milli iradeye saygılı olmak durumunda olan Sayın Özden?in semediği bir partidendir diye bu 20 milletvekilini milli irade temsilcisi saymaması ne büyük bir hatadır. Kaldı ki, bu Sayın Milletvekilleri yasal ve Anayasal engel nedeni ile bir partiden değil, bağımsız olarak seçildikleri için bölge halkının doğrudan oyları ile seçilmiş olmaları ayrıca bir saygınlık gereğidir.Bunlar içerisinde veya tümünün suç işlemeye yönelik fiilleri varsa bunun hesabını soracak merciler de bellidir.Herkesin ve her şekildeki fikir ve düşüncesine saygım var, katılıp katılmamam ayrı sorun. Ancak üzerinde durduğum husus devlet adamlığının pek kolay olmadığıdır.12 Eylül sonrasında gidip, ??ne iyi ettin de geldin paşam bizi kurtardın? deyip Kenan Evren?in elini öpenleri, Genelkurmaydaki brifinge katılıp brifing verecek şahsın içeri giriş ve çıkışında ? otur, kalk.? Komutuna uyan yargı görevlilerini de hatırlayınca bu yazıyı yazma gereğini duydum.