Kürdün kaderi

ABONE OL

Ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkı, Fransız Devrimi?nden sonra ulus devletlerin kuruluşuyla yaşanan tarihsel süreç boyunca, kendini tartıştırmayacak denli kabul görmüş haklardan biri haline geldi.Osmanlının son dönemlerinde, kendi kaderini belirlemek isteyen pek çok ulus vardı. Bunlardan bazıları, Balkanlarda ve Arap coğrafyasında, Osmanlı egemenliğinden çıkıp kendi ulus devletlerini kurdular. Geriye Türkler, Ermeniler ve Kürtler kalmıştı.Kendilerini İttihat ve Terakki siyasi kimliğiyle ifade eden Türkler, Osmanlı devletine rağmen hükümet olmayı başardılar. Ancak, İttihat ve Terakki hükümeti, Türkler gibi, kendi kaderlerini belirlemek isteyen diğer uluslara, özellikle Ermenilere karşı hiç ?anlayış? göstermedi; Anadolu?nun kadim halklarından biri olan Ermeniler, İttihat ve Terakki hükümetinin uygulamaya koyduğu tehcir siyaseti ile, ulusal taleplerini bir daha asla ifade edemeyecek ölçülerde kırıma uğradılar. Ermeni ulusunun kendi kaderini belirleme hakkı, böylece ?yanıtlanmış? oldu!.İttihat ve Terakki hükümetinin dağılmasından sonra, Ankara?da kurulan Büyük Millet Meclisi, Türklerle birlikte Kürtlerin ulusal sorununun çözümünü de ?anayasal teminat? altına almıştı. ?Kürtlerle mesken yerlerde mahalli bir idare kurulmasını gerekli görmekteyiz. Milletlerin kendi geleceklerini bizzat idare etme hakkı bütün dünyada kabul olunmuş bir prensiptir. Biz de bu prensibi kabul etmişizdir? sözleri Mustafa Kemal?e aittir. 1921 Anayasası meseleyi özerklik projesi ile ?çözmüş? ve Mecliste yer alan Kürt milletvekilleri, resmi kayıtlara Kürdistan Mebusları şeklinde geçmişlerdi.Fakat, 1924?den sonra durum değişti. Kendi kaderini eline alan Türk ulusu, Kürt ulusunun kaderini ?belirleme? işini de üstlendi; Büyük Millet Meclisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi?ne dönüştürüldü ve Kürdistan Mebusları ile birlikte Lazistan Mebusları ?Türklüğe davet? edildiler!.. Türkiye sınırları içinde yaşayan halkların ulusal kimlikleri ve dilleri yasaklandı. Türklüğü kabul etmeyenlere, sistematik bir baskı ve şiddet uygulandı.Kendi kaderini belirleme isteğiyle örgütlenip Osmanlıya başkaldıran Kürtlerle emperyalist istiladan kurtuluş sürecinde ?kader ortaklığı? yapan Türk ulusunun temsilcileri, 1924?den sonra, Kürdü yok saymanın da ötesine geçip, 1921 Anayasasıyla tescillenmiş bulunan ?Özerk Kürdistan?ı iç sömürge haline getirmeyi amaçlayan bir siyaset izlemeye başladılar.Bu durumda Kürtlerin iki seçeneği vardı. Birincisi; dilinden, kültüründen, tarihinden, yani kendinden vazgeçip Türkleşmeyi kabullenmek; ikincisi, kendi kaderini eline almak için 1924?den çok önce başlayan mücadeleyi sürdürmek.. Bilindiği üzere, Kürtler ikinci seçeneği benimsediler ve başkaldırıya devam ettiler.Osmanlı döneminde kayıt altına alınmış irili ufaklı on üç Kürt isyanı vardı. Cumhuriyet döneminde ise, 1924?den başlayıp 1937 yılına dek süren yirmi dört isyan gerçekleşti.1937 Dersim isyanından sonra Kürtler uzun bir sessizlik dönemi geçirdiler. 60?lı yıllarda ?Doğu?nun geri kalmışlığı?nı çıkış noktası haline getiren demokratik talepli küçük bir hareketlilik yaşayan Kürtler, 70?li yılların ortalarından sonra, daha önce görülmemiş bir ideolojik ve siyasi kimlikle kendilerini ifade etmeye başladılar; Kürt ulusunun kaderini belirleme görevini sosyalistler üstlendi.70?li yıllarda, ?Sosyalist Kürdistan? programıyla örgütlenip mücadele eden bir dizi örgüt vardı. Ancak 12 Eylül?ün terör ortamında bu örgütlerden bazıları ya yok oldu ya da çok zayıf düştü.1984 Eruh ? Şemdinli baskını ile yeniden siyasi arenaya giren PKK, çok geçmeden Kürt ulusal hareketinin ana dinamiği haline geldi. Ne var ki, önce, yola çıkarken ilan ettiği ??Sosyalist Kürdistan?? programından, daha sonra ??Devletli Kürdistan?? düşüncesinden vazgeçti, ve nihayet, ??Demokratik Özerklik?? projesi ile, meselenin çözülebileceğini ilan etti.Zamanla hatırı sayılır bir kitle desteği sağlayan PKK?nın ?siyasi kanadı? olduğu varsayılan DTP, Kürdün ?siyasi coğrafyası?nın defacto ilanı anlamına da gelen bir referandum niteliğindeki 2009 yerel seçimlerinde, Kürt halkından büyük bir destek aldı.Ve Başvekil Erdoğan?ın selam vermeye bile ?tenezzül? etmediği DTP?nin Eşbaşkanı Ahmet Türk, Türkiye Büyük Millet Meclisi?nde, eline ?Demokratik Özerklik? kitapçığını tutuşturduğu ABD Başkanı Hüseyin ile oturup Kürt meselesinin çözümünü konuşmaya başladı.Velhasıl, Kürdün kaderi ile Prezident Hüseyin de resmen ?ilgileniyor? artık ve ABD?nin, öncekilerden farklı olduğu anlaşılan bu ilgisi, sonun başlangıcı gibi gözüküyor.Şimdi, yanıtlanması gereken ?küçük? bir soru var; yaklaşık yüz yıl boyunca çok ağır bedeller ödeyen, büyük acılar ve yıkımlar yaşayan Kürdün kaderini tayin etme işine, halkların geleceğini karartma bahsinde sicili bozuk olan ABD?nin de dahiliyeti, kimleri mutlu eder?..Uzak olmayan bir gelecekte Kürdün kaderini belirleme görevini yeniden Kürt sosyalistlerinin üstlenmesi dileğiyle?Sadık Varer