ÖNDER VE ÖNDERLİK MESELESİ
Her toplumda akıl kapasitesi ortalamanın üzerinde olan, uzak görüşlü, başkalarını etkileyebilen, belirli amaçlarla ikna ettiği insanları harekete geçirebilen ve bir maestro gibi değişik ?enstrümanlar? arasındaki eşgüdümü sağlayabilen bireylere rastlanır. Önderler, bu ve başkaca pek çok yeteneğe sahip bireylerden çıkar.Ve önderler, uygun koşullarda toplumların kaderini değiştiren tarihsel eylemlerin belirleyici figürleri haline gelebilirler. Bu konuda Troçki şöyle diyordu; ? Aklıevvellerimiz Lenin 1917?nin başında yurtdışında ölmüş olsaydı da Ekim Devriminin ?aynen? gerçekleşeceğini söyleyebilirler. Ama bu doğru değildir. Lenin, tarihsel sürecin yaşayan unsurlarından birini temsil ediyordu. O, proletaryanın en faal bölümünün tecrübesini ve anlayışını kişileştirmişti. Onun devrim arenasına vaktinde çıkması, öncüyü seferber etmek, ona işçi sınıfı ile köylü kitlelerini toparlama fırsatı vermek için gerekliydi. Savaşın kritik anlarında başkomutanlığın rolü ne denli belirleyici ise, tarihi dönüm noktalarının kritik anlarında siyasal önderlik de o denli belirleyici bir etken haline gelebilir.?Troçki?nin bu düşüncesine diyecek fazla bir şey yok, fakat sanırım, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinden bu yana yaşadığımız büyük trajedilerden ve yıkımlardan sonra Troçki?nin sözlerine şunu da ?katmak? gerekiyor; toplumun kaderini belirleme yeteneğindeki bir önder, toplumun ?kurtarıcısı? olabilir, ama aynı toplumun başına ?bela? da olabilir.Her insan gibi önderin de akıl düzeni bozulabilir ve doğal olarak akıl kapasitesi ?kurtarıcı önder?den daha iyi, önderlik özelliklerine sahip insanlar çıkabilir. Diyelim ki, ?kurtarıcı önder?in akıl düzeni bozulmaya başlamıştır ve toplumsal ?itibarıyla? o zamana kadar eleştiriden muaf tutulan ?önderimiz? bu haliyle de toplumun kaderi üzerinde tepinmeye devam etmektedir. Artık ?kurtarıcı önder?i geri çekmek zamanıdır, fakat bu hiç de kolay bir şey değildir; tarihsel tecrübelerle sabit olduğu üzere, ?kurtarıcı önderden kurtulmak?, çok ağır bedeller ödemeyi gerektiren zahmetli bir iştir.Gerçekte, kitleleri ?işaret ettikleri? her yöne sürükleyebilen, eleştirilemez ve dokunulamaz geleneksel önder tipi, sınıflı toplumlara ait bir insanlık ayıbıdır. Sömüreni ? sömürüleni, ezeni ? ezileni olmayan eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumda, her şeye muktedir bir öndere, ?sayın başkan?a, Sezar?a ya da Cleopatra?ya yer yoktur.İşin teorisi böyledir, fakat neredeyse ?sosyalist? pratiğin bütününde teoriyle örtüşen bir önderlik kurulamamıştır. Eleştirilemeyen ve görevden geri çağrılamayan ?yüce önder? tipi bizde de vardı. Genellikle Genel Sekreterlik mührü ile topluma ?çeki ? düzen? veren bu önderler, birkaç istisna hariç, şaşmaz bir kesinlikle ölene kadar iktidarda kalıyorlardı.Ve ne yazık ki, her türden eşitsizliğe ve sömürüye son vermiş özgürlükçü bir düzen için mücadele eden devrimci dostlarımızın hatırı sayılır bir bölümü, uğruna mücadele edilen eşitlik ve özgürlük gibi değerleri de sakatlayan bu tip geleneksel önder(lik)leri bir mesele olarak görmüyorlar.Oysa bu, son derece ciddi bir meseledir; grupların, partilerin ve toplumun kaderi, ayrıcalıksız, denetlenebilir ve görevden geri çağrılabilir seçilmişlerden oluşan kolektif önderliğe değil de, bir öndere ya da bir ?sayın başkan?a teslim edilmişse, durum vahim demektir!.Bilim insanı özelliklerine sahip herkes bilir; düşüncede hiyerarşi yoktur, bugün ?en iyi? sayılan, yarın ?en iyi? değildir artık. Ama işte bir biçimde ?önderlik mührünü? ele geçirenler, oturdukları ?postun? bozucu etkisinden olsa gerek, her zaman toplumun ?en iyisi? olduklarını sanırlar. Kendini ?en iyi? sanan biri, aynı ?dünyanın? insanlarınca üretilen düşünceleri peşinen yetersiz ve çoğu kez de zararlı bulur. Otoritesi tartışılamayan tekil irade konumundaki önder, düşüncelerinin tartışılmasına da tahammül edemez. ?Farklı? olan tasfiye edilir ve tasfiye kaygısıyla önderin hoşlanmayacağı bilinen düşünceler gizlenir. Eşitlik ve özgürlük gibi en güçlü değerlerimizi de sakatlayan bu durum, bireyleri, önderin her ?fikrini ve zikrini? onaylayan dalkavuklara dönüştürür. Elbette, grup, parti ve toplum düzeyinde bu tip bir önderle yürüyen siyasette bireylerin kendilerini gerçekleştirebilmeleri ve demokratik süreçlere özgürce dahil olabilmeleri de imkansızdır.İnsanın insan üzerinde kurduğu bütün sömürü, iktidar ve istismar biçimlerini ortadan kaldırıp eşitlikçi ve özgürlükçü bir düzen kurmak için mücadele eden devimcilerin, mücadele süreçlerinin hiçbir aşamasında, tekil irade konumundaki bir öndere ihtiyaçları yoktur; onların ve öngörülen eşitlikçi ve özgürlükçü düzenin ihtiyaç duyduğu şey, hiçbir ayrıcalığı olmayan, eleştirilebilen ve gerektiğinde görevden geri çağrılabilen önderlik vasıflarına sahip bireylerce oluşturulan kolektif önderliktir.Yaşanılan onca tarihsel tecrübelerden sonra artık şu gerçeğin kabul edilmesi lazım; bu minval üzere süren örgütsel ilişkilerin toplumsal bir düzene dönüşmesi durumunda mesele çok daha vahim bir hale gelir. Bu yüzden geleneksel önder(lik) meselesi, ?o günler? geldiğinde değil, ?hemen şimdi? çözümlenmelidir.