YAŞADIĞIMIZ ŞEHİR?(1)
Bir ülkede kentsel nüfusunkırsal nüfustan fazla olması, köylü toplumu olmaktan çıkışın, yani sanayi toplumu göstergesi olarak kabul edilirBurada ?köylü toplumu? derken, insanların içinde bulundukları üretim biçiminden, üretim ilişkilerindensöz ediyoruz. Bu üretim biçimi, Marksist literatürde ?feodal üretim biçimi,?toplum da ?feodal toplum? olarak adlandırılır.Feodal üretim ilişkisinden sonraki aşama, kapitalist üretim ilişkileridir Üretim biçimini,üretiminyapılış, yerine getiriliş biçimini, yani üretim tarzınıbelirleyen coğrafi koşullar, nüfus, üretici güçlerin gelişimi vb? çeşitli etkenler bulunmakla birlikte, asıl belirleyici olan üretim araçlarınınözelliği ve mülkiyetidir.Birincisinde,üretim araçlarının sahipleri feodal beyler; ikincisinde, yani kapitalist üretim ilişkilerinde ise üretim araçlarının mülkiyeti burjuvaziye aittir.Ne var kiüretim tarzları kesin çizgilerle birbirlerinden ayrılmazlar. Biri diğerinin içinde doğar, gelişir; hakim üretim biçimi haline gelse bile, önceki üretim biçimi varlığını uzun süre devam ettirir.Örneğin feodal toplum içinde, ona karşıt olarak gelişen burjuvaziegemen güç olsa bile, feodal üretim ilişkileri ve düşünce tarzı uzun süre varlığını sürdürebilir.Hakim olan üretim biçimi kendi üst yapı kurumlarını yaratır. Toplumun siyasi, kültürel yapısında, yaşam tarzında köklü değişikliler olur. İnsan nüfusu sanayi merkezlerinin bulunduğu alanlarda yoğunlaşır. Bu alanlar genel olarak kıyı bölgeler, özellikle de liman kentleridir.Denizaşırı ticaret sayesinde zenginleşen burjuvazinin, gerek alışkanlıkları, gerek kültürel ve gerekse yaşam tarzı, feodal beylerden artık çok farklıdır.Zaman içinde gerici bir karaktere bürünse de, yarattığı kurumlar ve getirdiği yeni kültür ürünleriyle burjuva kültürü bugünde yaşamımızı biçimlendirmeye devam etmektedir. Bugün ?şehir kültürü? dediğimizşey de burjuva kültürünün bir yansımasından başka bir şey değildir.Ancak bu şehirleşme olayı her yerde aynı biçimde bir süreç izlememiştir. Avrupa ve Kuzey Amerika?da böyle bir süreç izlenmekle birlikte, Asya?nın, Afrika?nın ve Güney Amerika?nın yoksul ve sömürge ülkelerinde, şehir nüfusunun artışının nedeni yalnızca sanayinin gelişimi ve şehirlerde işgücüne duyulan ihtiyaçtan kaynaklanmamaktadır.Bizim ülkemizde de olageldiği gibi, kentlerdeki büyümenin önemli bir nedeni de, kırsal kesimdeki işsizlik, yoksulluk sosyal olanaksızlıklar ve kentlerin çevresindeki hazine arazilerinin yağmalanması?. Bu nedenler, kırsal alanlarda toplu göçleri doğurmuştur.Kırsal alanlardaki bu toplu göç olayı, yani kent nüfusundakidüzensizartış ve büyümeninfaturasının ülkemiz için çok ağır olduğunu söyleyebiliriz.Sanayi toplumlarında kentleşme ve kentlerdeki büyüme tedrici şekilde olmuştur. Bu nedenle de kırsaldan gelen nüfusun kent tarafından asimile edilmesi, kent nüfusu içinde eritilmesikolaylaşmıştır. Yani kırsaldan gelenler, belli bölgeler yerine dağınık şekilde yerleştikleri için, bulundukları yerlerde azınlıkta kalmışlar vekent yaşamına uymak, adapte olmakzorunda kalmışlardır.Böylece kentsel yaşam kalitesinden kayıp sözkonusu olmamıştır.Oysa ülkemizde, sanayi toplumlarının kentleşme sürecine bir hayli aykırı bir süreç yaşandı ve yaşanmaya devam ediliyor.Birincisi, kentleşme, işgücüne duyulan ihtiyacın çok ötesinde yoğundur.İkincisi, belli bölgelerin insanları aynı yere ve kentin çok dışına yerleşmişlerdir. (Gecekondulaşma olayı) Ekonomik ve sosyal nedenlerle kent yaşamına ve kent kültürüne uzak bir yaşamı tercih etmişlerdir.Böylece kent onları kendi içinde eritememiş, kentlileştirememiştir.Uzunca süre kent yaşamına uzak kalan artık bulundukları yerlere sığmaz olunca da kent yaşamına karışmışlardır.Ne var ki, çevreden gelen bu yurttaşlar, geleneksel kültürleri, sosyal alışkanlıkları, eğlence tarzları da birlikte kent yaşamına girmişlerdir.Büyük kentlerimizde çevrenin nüfusu merkezi geçtiği için de, artık kent yaşamı değil, kır yaşamıdır hakim olan?Gelecek yazıda, yaşadığımız şehirden bu ?yaşam manzaralarını? sunmaya çalışacağım.