YENİ MASKE; SIKILMIŞ YÜZ
"Yok canım, olmaz, ben mi? " diye savunmaya geçtiğimiz, "Ne uyuması, gözlerimi dinlendiriyordum...: dediğimiz yaşamda bir çok kez başa gelen bir şekerleme yapmışım gün batımında. Yapmışım diyorum, gerçekten, uyudum mu ? uyutuldum mu? O konuda da çok emin değilim..
"... Bir havaalanı normal yolcu girişindeyim. Tanıdık bir sese dönüyorum, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine hanım.. Yanlarında sadece bir özel kalem müdürü.. Erdoğan, kendisine selam verenleri selamlayarak kuyruğa girdi, bekledi, giriş işlemlerini yaptırıp tarifeli uçağa bindi...
Biraz şaşkın ama mutlu, kendi kendine gülene deli derler sözünü duymaktan korkmadan gülümserken, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nu gördüm.. Taksiden indi, elinde küçük bir valiz, koşar adım giden yolcu kapısından geçerken, Muharrem ince karşıladı.. ince, Kemal beyin tokalaşmak için uzattığı sağ eli yerine sol elinde ki valize uzandı.. " Aradığın bu valizde değil Muharrem" dedi, Kemal bey gülümseyerek. ince, hızla döndü, Kılıçdaroğlu'nun indiği taksiye bindi; "Genel Merkeze" dedi.. Şoför bir kahkaha attı, arkaya döndü, ince, şaşırdı; "Kemal bey ama siz... " taksi hareket etti, şoförün "Ben en iyisi sizi Yalova 'ya ciftliğinize bırakayım, dinlenmeniz lazım" sözleri trafik gürültüsüne karıştı...."
Anonsu duymayacak kadar şaşkınım, uçağı kaçırdım.. Ateşim mi var? yorgunum, en yakın koltuğa oturdum, gözlerim kapandı kapanacak...
"Tutun tutun kaçmasın" seslerine açıyorum gözlerimi.. Bahçeli, içinde bir ekmek olan poşet, çıkışa doğru koşuyor, peşinde yardımcıları, danışmanları "Devlet bey, o ekmek sizin için "ASKI'ya konulmuştu. Kaçmanıza gerek yok, sizin o " sesleri.. Gözden kayboldular... "
Karar vermem gerek, ya yeni bir bilet alıp, programımı uygulayıp eve döneceğim, ya bir kaç gün daha dinleneceğim.. Bir fincan kahve aldım... Pandemi koşullarına uygun masada oturmuş, tabletinde sosyal medya gezintisi yapan gençten izin isteyip karşısına oturdum. Delikanlı katıla katıla gülüyor.. Kendisine dikkatle baktığımı gördü, çevirdi tableti.. Afrodit Banu Alkan'ın bir fotoğrafı; "GÜZEL ve ZEKi OLMAKTAN SIKILDIM. KÜLTÜR BAKANI OLMAK iSTiYORUM" gözlerimi ovuştururken "hayır, no'lamaz..." diye bağıran kendi sesime uyandım. Evdeyim.. Okuduğum kitap elimden düşmüş.. Sabah kahvaltı yapmadım, öğlen çok hafif yedim.. Neden kabus görüyorum.. Kâbus mu? Ama, güzel sahnelerdi rüyamı süsleyen kareler.. Yok, tamamlamalıyım rüyamı.. Balkona çıktım.. Hafif bir esinti. Var yok arası bir güneşe döndüm yüzümü, gözlerimi kapadım..
"Ülke, içindeki sorunlardan bunalmış milyonlarin yaşadığı dönemde, ülke sınırları içinde iktidar ve muhalefetin dokunmadığı, "Yar, bana bir medet" diyen halkın önüne "umut" diye atılan, sadece "kendileri için umut" arayanların yaşayacağı bir ada; Sıkılanlar Adası ..
Ada'yı gören bir tepenin üstündeyim bu kez..
GüZEL VE zeki olmaktan sıkılmış Banu Alkan ile ekranda rakipsizlikten sıkılmış Fatih Portakal kokteyl bardakları ellerinde kumsalda, "gelecek ada sakinlerinin" listesini inceliyor.
Liste uzun, bulunduğum yerden okumaya çalışıyorum ;
U. Dündar; kahramanlıktan,
R.Turan duayenlikten,
C. Ataklı korkusuzluktan,
Havuzun kalemşörleri; yalandan, havuz kıyısı gazetecileri; maskeden
B.Kuzu, kuzuluktan
M.Gökçek; itilmişlikten
A.Hakan; sürekli dönmekten
ROK çifti; Boşnak ismi duymaktan
Kızılay; dilencilikten
...........
Büyük harflerle yazılı bir not okuyorum ; BU SIKILMIŞLAR ADAYA YERLEŞSE, DÜNYA GÜZELLEŞECEK...
Bir kedi miyavladı.. Açıyorum gözlerimi...Saat 19.00 hava neden kararmadı.. her yer aydınlık ışıklar içinde. Hayırlara vesile olsun diyorum.. Birden aklıma geliyor "maske" diyorum.. Bu "SIKILMIŞ YÜZ MASKESİ" ne zaman üretildi?
ne zaman piyasaya sürüldü?