2007-2009 Alevi açılımlarını hatırlayan var mı?

TURAN ESER
ABONE OL

Demokratik toplumlarda, toplumsal çoğulculuğu, kamusal alanda birarada ve eşit koşullarda yaşama sorununu kavuşurken, Türkiye'de farklı kimlikler arasında Türk-Kürt, Alevi-Sünni ve azınlıklarla gerilim, ayrıştırma ve kutuplaştırma politikalarıyla üretilen çözümsüzlük, “çözüm” gibi sunuluyor.

Geçmişten bugüne süregelen devlet ve iktidar aklı toplumsal çeşitliliği bir zenginlik olarak kabul etmiyor. Bu nedenle Aleviler ve diğer farklı kültürel kimliklere karşı ayrımcı, dışlayıcı ve inkârcı tutumunu sürdürmeyi devlet politikası olarak savunuyor. Alevilerin eşit yurttaşlık ve eşit haklar talebine karşı etnik ve dinsel tekçiliğin barikatını inşa etmekten kendini alıkoyamıyor.

Alevilerin artan örgütlülüğü, kitleselleşmesi, eylemliliği ve Avrupa Alevi hareketinin bulundukları ülkelerindeki demokratik hak kazanımları, AB ilerleme raporlarına yansıyan hak ihlalleriyle örtüşünce, AKP iktidarı sıkışıyor. Bu sıkışma karşısında, Alevi muhalefetini, uluslararası toplumu oyalamak, sindirmek ve etkisiz kılmak için bildik içi boş sahte ve samimiyetsiz “Alevi Açılımı”, “Alevi Çalıştayları” ve “demokrasi paketi” gibi dönemsel taktiklere sığınıyorlar.

Tek adam rejiminin yarattığı siyasal, ekonomik krizle birlikte artan işsizlik, yoksulluk sonucu iç ve dış politikada iyice sıkışan AKP hükümeti, yaklaşan seçime yönelik taktik adımları da göz önünde bulundurarak “Cemevlerinin Statüsü” gibi, Alevilerin gündeminde olmayan, yapay bir gündemine can simidine sarılmak istemiştir.

2007 VE 2009 ALEVİ AÇILIMLARI, AKP’NİN REFERANSLARIDIR!

AKP Hükümeti'nin Alevi açılımı, o dönem yandaş medyada “reform, demokratikleşme adımı” olarak manşetler atılıyordu.

2007 yılında Reha Çamuroğlu ve Diyanet'ten Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Sait Yazıcıoğlu vardı.

2009 Yılında ise Faruk Çelik ve Necdet Subaşı.

Hatırlayalım; 2007 yılında AKP iktidarı adına Alevi açılımlarını sürdüren Reha Çamuroğlu “Başbakanımız problemlerin halının altına süpürülerek çözülemeyeceğini çok iyi bilen bir siyaset adamı. Bu konuda bir irade ortaya koymuştur. Biz de bunun gereklerini yerine getirmeye çalışıyoruz” demişti.

Sorunlara köklü çözümler için “biz en mükemmel çözümü bulmaya çalışıyoruz, 2 sene içerisinde Alevilikle ilgili bütün sorunları çözmeyi hedefliyoruz” demişti.

2009 yılına geldiğimizde ortada ne Raha Çamuroğlu vardı, ne Alevi açılımın hedefinde “mükemmel çözümler”!

O zamanda AKP iktidarının hedefinde “Aleviliğin devlette temsili için Başbakanlığa bağlı bir genel müdürlük”, “3 bin kişilik kadro, 2 milyon TL bütçe” ve “dedelere eğitim” gibi Aleviliği devlet içinde eritme ve yok etmek vardı.

Ama en önemlisi Alevilerden oy almaktı!

Zira iktidarda kalmak için sağ ve siyasal islamcı siyaset için makyavelizm ve pragmatizm en çok başvurulan yoldur.

2007 ve 2009 Alevi açılımları ve çalıştayı, Alevilerin derdi ile değil, AKP’nin oy derdine endeksli yapılıyordu. Bu bir iddia değil, o dönemin öncülüğünü yapanların itirafıdır.

2007 Alevi açılımında akıllarda kalan, 298 Alevi kurumunun temsilcisinin davet edildiği ve Başbakan Erdoğan'ın, katılacağı “bin kişilik Muharrem iftar yemeği” organizasyonu.

Ama bu açılımın bir oy avcılığı ve siyasal istismar olduğunu bilen 293 Alevi kurumu bu “iftara” katılmadı!

Sadece AKP eliyle kurdurulan güdümlü 5-6 çakma dernek katılmıştı.

Garip gelebilir ama o dönem Alevi açılımlarının koordinatörlüğünü yapan Reha Çamuroğlu, yıllar sonra bu açılımın “belki binde bir oy alırım gibi bir beklentinin sonucu” yapıldığını, hatta AKP’li bazı milletvekillerinin, bakanlarının ve kendi tabanından, Alevi açılımı tepkiyle karşılandığını itiraf etmek zorunda kalmıştı.

Sonuç? Fiyasko!

YIL 2009

AKP bir dizi Alevi çalıştayları gerçekleştirdi. 7 Ciltten oluşan çalıştay raporları ve sonuç bildirgesi yayınlandı.

Alevilerin bu çalıştaylarda dile getirdiği ve üzerinde anlaştıkları talepler ve çözümler bu raporların sonuç özet raporuna konulmadı. AKP kendine göre çözümleri empoze etmeye çalıştı.

Tuhaf gelebilir, ama gelmesin, AKP, hükümet olarak yaptığı Alevi çalıştay raporlarının sorumluluğunu üstlenemedi ve raporlara “Hükümetin görüşlerini yansıtmak ya da temsil etmek durumunda değildir” diyerek “taraf” olmadığına dair not düştü!

Sonuç mu; yine fiyasko!

YIL 2021

Şimdi de sarayın talimatıyla harekete geçen kurum, bu kez Diyanet İşleri Başkanlığı'nda sorumlu bakanlık değil, İçişleri Bakanlığı.

Güvenlikten sorumlu İçişleri Bakanlığı kurumu harekete geçmesinin manidar yani yok mu? Alevi taleplerine hak olarak bakmak yerine, güvenlik sorunuymuş gibi bakıyorlar.

Aleviler açısından değerledirecek olursak, Alevi hak ve taleplerini karşılanması zorunludur. Aleviler Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ya da iktidarı memnun edecek çözümleri değil, başta Aleviler olmak üzere, tüm toplumsal kesimleri memnun edecek çözümlere ihtiyacı var.

Alevi hak ve talepleri ne Diyanet İşleri Başkanlığı’nın teolojik/ideolojik zemini, ne İç İşleri Bakanlığının güvenlik alanındaki sorunudur. Tümüyle demokrasi, laiklik ve hukuksal zemindir. Bunun tek yolu ve çözüm zemini ise yasama organı olan TBMM’dir.

Aleviler, hak ve taleplerinin siyasal ve dinsel istismar zeminlerinin dışında, tümüyle eşitlik hukukuna dayalı, demokratik bir zeminde, tüm partilerin içinde yer aldığı bir komisyon üzerinden görüşülmesini ve bu komisyonda ABF, ADF, AABK, PSAKD, AKD, HBAKV, AVF gibi meşru Alevi kurumların temsilcilerinin yer almasını olumlu karşılayabilir.

TBMM’deki tüm siyasi partilerin ve Alevilerin meşru gördüğü tüm Alevi kurumlarının ortaya koyacağı irade, demokratik müzakere zemininde ortaya konulabilir.

Çünkü Aleviler, seçim önceleri ya da Aleviliğin devletleştirilmesi, Sünnileştirilmesi İle amacıyla gündeme getirilen, girişimlere karşı temkinli yaklaşılması doğaldır.

AKP döneminde Alevilerle ilgili hiç bir olumlu adım atılmadığı gibi, ayrımcılığın ve nefret söyleminin daha da artarak yükseldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

AKP’Yİ EN ÇOK ALEVİLER TANIYOR

AKP Alevi taleplerini, Alevilerde AKP'nin çözümsüzlüğünü kabul etmez. Bunu kabul etmek, siyasal islamcıların ideolojik ve teolojik doğasına aykırıdır. Alevilerin çok açık taleplerine rağmen, bunları sulandırmak ve istismar etmekten başka meşguliyetleri de yoktur.

Sanki cemevlerinin statü sorunu varmış gibi, Alevilerin gerçek hak ve taleplerini sulandırıyorlar. Aleviler tanımlanmak değil, tanınmak istiyor. En önemlisi eşit haklar ve eşit yurttaşlık talep ediyorlar.

Dolaysıyla Alevi talepleri cem evlerinin statüsüne indirgemek, Alevileri anlamamaktan öte, Aleviliği ve Alevi taleplerini inkarıdır.

AKP iktidarı elbette siyasal İslamcı çizgiyle barışık, kendi tanımladığı Alevi algısı üzerinden bir Alevilik inşa etmeye ve buna uygun çakma bir Alevi kurumsallaşmasını istiyor.

Oysa Aleviler, çağın koşullarına uygun, kamusal alanda görünür şekilde sosyal yaşam biçimlerini, kendi tanımlarına ve ihtiyaçlarına uygun yapılarını sürdürmekte kararlıdırlar. Devlet içinde bir Alevi kurumu tartışmalarına kapalıdır.

AKP’nin Aleviliğe ve Alevilere resmi üniforma giydirerek sünnileştirme projesi hem demokrasi, hem evrensel hukuk normları hem de laiklik açısından tehlikeli bir yaklaşımdır. Kimse Alevilere rağmen, “bakın alevilerin sorununu çözüyoruz” diye, bir algı mühendisliği ve oy avcılığı yapmasın.

Alevi açılımlarının diğer bir amacı ise, devletin mezhepçilik ekseninde Sünnileştirme inşasını kamufle edilmesidir.

Oysa Alevilerin istediği nettir; laiklik, demokrasi, evrensel hukuku uygulamak, sosyal devlet! Ve böyle bir devlet düzeninde herkesin inanma ve inanmama özgürlüğünü güvenceye kavuşturacak yasal değişiklikleri gerçekleştirmek.

Dolayısıyla AKP, bugüne kadar Alevilik ve Aleviler hakkında yanlış bir algıyla inşa ettiği kendi seçmen tabanına, Alevilerin gerçek taleplerini kabullendiremeyeceği gibi, Yavuz Sultan Köprüsü politikası üstünden “Alevi paketini” geçiremez.

Aleviler bugüne kadar hiç bir iktidarın istismar paketine sığmadığı ve girmediği gibi, 2007, 2009 yıllarında olduğu gibi 2021’de “Cemevlerinin Statüsü” paketine sığmayacak ve girmeyecektir.