KORONA BİR VİRÜS MÜ, YOKSA UYANDIRAN GERÇEĞİN KENDİSİ Mİ?
Tarihe derin izler bırakacak bir zamanın içindeyiz.
Tek gündem var; Korona ve sonrası.
Korona sadece bir virüs değil, aynı zamandan kişilerin, toplumların, siyasilerin, devletlerin, dinlerin, yasaların, ekonominin, yaşam hakkı ve güvenliğimiz dahil her alanda yeniden düşünmeye davet eden bir uyarıcı oldu. Tahrip ederken uyarmak ve uyandırmak gibi..
Ciddiye alınır ya da alınmaz. Ama acı gerçek şudur; Korona tüm dünyayı kontrol altında tutmaya, hepimizi korkutmaya, endişeli ve sonuçlarını kestirmekte zorlandığımız, karanlık bir tünelin içine sokmuştur.
Daha üç ay öncesine, özel, kamusal, toplumsal, ekonomik, sosyal ve aile hayatlarımız için alınmış kararlar, düşünülmüş planlar 2020 ile birlikte allak bullak oldu.
Şimdi herkesin dört gözle beklediği kişisel ya da toplumsal umutlarına dair bir ışık, maalesef ufukta görünmüyor.
Belki karantina sınırlamaları kalkacak, gündelik hayat bir rutine girecek. Ama nasıl ? Asıl can alıcı sorun bu.. Bir çok şey eskisi gibi devam edecek mi? Yoksa bu süreç yeni gündemlerle çabuk unutturulacak mı?
Kriz büyük, derin ve yaygın. İçinden nasıl çıkacağımıza dair bir ortak akıl ve ortak bir duruşta yok. Çünkü herkes kendini hayatın merkezine koyuyor. Başkasına yarayan ya da birbiriyle buluşması gereken akılların ortaklaştırılmasına yönelik çaba da yok.
Korona ile ortaya çıkan sosyal devletsizliğin soğuk yüzüne, sağlık, ekonomik ve siyasal tahribatlarını sonuçlarına dair de ikna edici ve çözüm önerileride toplumsallaşamıyor.
2019’u geride bırakıp, 2020’ye başlarken dilediklerimiz, Korona salgını ve onun her alandaki meydanı okuyuşu karşısında hükümsüz kaldı. Hiç kimse 2020 ve gelecek hedeflerini bu kadar allak bullak edecek bir sorunla karşı karşıya kalacağını asla hayal edemezdi.
Önümüzdeki süreçte karşılacağımız şeyler belli; Bir yandan krizi fırsata çevirip faydalananlar, diğer yandan ise Korona ile örtülmeye çalışılan ekonomik krizin yarattığı tahribatlarla, devasa sorunlarla karşı karşıya kalan geniş halk kitleleri.
Korona bir meydan okuyuştu.
Adeta, Hollywood yapımı “bilim Kurgu-Komplo Teorileri” filminde görebileceğimiz sahnelerin içinde ve bu gerçek filmin oyuncalarıyız.
Korona salgını gerçek. Mağdurları gerçek, seyircileri gerçek! Fırsatçıları gerçek! Dünyanın en kitlesen ve küresel filminin aktörleri ve figüranlarıyız.
Filmin ilk sahnesi belki Wuhan'da bir açık hayvan pazarında başladı ama artık acılı ve krizli sahnelerler yeryüzü perdesinin kara bir salgınına dönüştü.
Tüm komplo teorilerine rağmen, unutmayalım ki COVID-19 artık gerçeğin kendisidir ve hızla tüm dünyaya yayılıyor.
Bu salgının başını biliyorduk ama sonunu bilmiyoruz. Çünkü henüz görünmüyor.
Ancak Sağlık ve Bilim emekçileri onu nasıl durduracağımızı, sınırlayacağımızı, yayılmasını engelleyip izole edebileceğimizi ve en önemlisi ortadan kaldırmak için ellerinden gelen tüm fedakarlıkları yapıyorlar.
Bu gerçek ve acı filmin en fedakar kahramanı ise sağlık emekçilerdir ve onlar virüse karşı barikatın en önündeler.
Halk olarak hepimize de ciddi görevler düşüyor. Her şeyden önce salgının yayılmasına engel olmak. Sosyal mesafe dahil, sağlık kurumlarınca önerilen her türlü tedbirlere uymak. Ancak bununla COVID-19’un yayılmasını kısıtlarız. Ortaya çıkabilecek ikinci dalga bize yaklaşmadan geri püskürtebiliriz.
Kendimizi ve yanımızdakilerini bu sinsi virüse karşı koruyabileceğimiz ancak bu farkındalığa ve duyarlılığa bağlıdır.
İkinci görevimiz ise dayanışmayı toplumsallaştırmak için, sosyal devletin olmadığı yerde sivil toplum örgütleri olarak sosyal devlet bilincini oluşturmak ve örnek olmalıyız.
Doktorlarımızın, hemşirelerimizin ve tüm sağlık emekçilerimizin virüse karşı verdikleri mücadelede, ne kadar özverili çalıştıkları inanılmaz bir kahramanlık hikayesi olarak anlatmalıyız.
Unutmayalım ki, sağlık emekçisi insanlarımızla ne kadar gurur duysak azdır. Mesleklerine aşk ile bağlı sağlık emekçilerinin varlığından dolayı mutlu olmalıyız. Onları sadece övmek değil, onlarla daha fazla dayanışma içinde olmak zorundayız.
Devam edecek