ORTADOĞU İSLAMCILIĞI VE LAİKLİK-11

TURAN ESER
ABONE OL

Unutmayalım; 1. Körfez Savaşında ABD'ye hava sahasını açan Turgut Özal, "Anayasayı bir kere delmekle birşey olmaz" demişti.

AKP iktidarı ise bir kez değil, Müftülere Nikah yetkisi, Din Şuralarında verilen mesajlarla, Resmi Gazetelerde “İslami Usul” dayatmaları ve laik eğitimin yok edilemesi ile Anayasa defalarca delik deşik edildi.

Anayasa’nın “Türkiye Cumhuriyeti .. demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” gibi “değiştirilemez” maddesine rağmen, demokrasi, laiklik, sosyal ve modern hukuk devleti ilkesi, siyasal İslamcıların karşısında durduğu değerler olarak, kalan kırıntılarının da adım adım yok edildiğine tanık oluyoruz.

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 6. Din Şurası konuşması tam da bu değerlere meydan okuyan laiklik ve modern hukuk anlayışına aykırıydı. Laiklik ilkesini değil, dini referans alarak “Nerede ve hangi zamanda yaşarsak yaşayalım Kuran’ın emirlerini hükümsüz kılmak olmaz, biz İslam’a göre hareket edeceğiz” görüşünü savundu. Peki kendisi gibi düşünmeyenlerin hakkı? Onların hakkı yok!

AKP laiklik değil, sadece din eksenli toplumsallaşıyor. Zorunlu din dersleri, sayıları turbo hızla artan İmam hatip okulları, İlahiyat Fakülteleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden mezhepçi ve siyasal İslamcı bir rejimi kurmayı tercih ediyorlar.

Diyanetin başkanı Ali Erbaş “Sekülerizm kıskacında debelenen insanlık” diyerek, açıktan laikliğe karşı ideolojik savaş açıyor. Laik eğitime karşı da eğitimin dinselleştirilmesine dair hedeflerini adım adım gerçekleştiriyor.

KYK yurtlarına “manevi rehberlik” adı altında imamlar istihdam ediliyor. “4-6 yaş kuran kurslarını açtık. Sıbyan Mektepleri’ni ihya edelim” müjdesi veren Diyanet “bu fırsatı iyi değerlendirelim” diyerek, siyasal İslamcı ümmete, birlik çağrısı yapıyor. 130 bini aşkın kadrosu, 90 bin civarında camisi, 25 bini aşmış Kuran Kursu, milyarlık sermaye sahibi olan Holdingleşen cemaatler ve her yıl 11 milyar liralık dev bütçesiyle Diyanet, Ortadoğu’da İslamcı rejimleri model almaktadır.

Bu siyaset tarzının hedefinde laiklik, demokrasi, evrensel hukuk, sosyal devlet ve emeğin hakkı vardır.

Tam da bu nedenle, siyasal İslamcılığın Türkiye’de inşa etmeye çalıştığı tekçi ve mezhepçi rejim karşısında, demokrasi güçleri ve sol siyaset, mücadele zeminini laiklik, demokrasi, barış, özgürlükler ve emeğin hakkı savunma üzerinden tarif etmelidir.

AKP’nin İslamcılık üzerinden hedeflediği siyasal dönüşüm stratejisinde devreye soktuğu, İmam Hatiplerin ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın üstlendiği dinci toplumsallaşma hedefi, hukuka ve evrensel haklar rejimine dayalı sisteme meydan okumasıdır.

“Bir hırka, bir lokma” istismarı ile halkı aldatan İslamcı cemaatlerin holdingleşmesi, ekonomik ve siyasi güç aktörü olması, AKP ve Diyanet eliyle destekleniyor. Aynı Diyanet laiklik ve insan haklarına aykırı fetvalar veriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “İslam bize göre değil, biz İslam'a göre hareket edeceğiz” sözünü boşa söylemedi. Bu beyana hukuksal olarak meşruluk kazandıran ve muhalafetin ise hemen unuttuğu 4 Aralık 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlan şer’i hukukun benimsendiği karardır!

Laik ve evrensel hukuk yerine şeriat hukukunun esas alındığı, siyasal İslamcılığın dini kuralları referans alınarak hukuksal metinlerin yazıldığı ülkemizde, laik, demokratik ve çoğulcu toplum yapımız mezhepçilik üzerinden tarif edilirken, muhalefetin attığı bir iki twitter, yaptığı bir basın açıklaması ve yazdığı bir köşe yazısı ile konuyu kapatmışa benziyor.

Oysa 17 yıldır süregelen dinci gericiliğin kuşatması kanıksanamaz, unutulamaz ve geri döndürülemez tahribatlara yol açabilir.

Tüm bu dinci gericilik karşısında, CHP’nin dincilik yarışında “İmam hatipleri biz kurduk”, sol muhalefetin de basın açıklamaları ile tepki gösterme derinliğindeki muhalefeti, laiklik için ilkeli bir mücadele zeminini ve laiklik mücadelesinin süreklilik arz eden ve toplumsallaşma hedefini zayıflatıyor.

Son söz olarak; demokrasi ve laiklik mücadelesi, AKP eliyle kurulan bir dinci ve gerici rejime karşı mücadele anlamına geleceği gibi, Türkiye’nin dış politikasında risklere ve tehditlere açık olan savaş kapılarını da barışa açmasına vesile olacaktır.

O nedenle iç ve dış politikada din eksenli değil, demokrasi ve laiklik eksenin tutum için, inadına laiklik için mücadele kararlığı, toplumsal barışımızın felsefi manifestosu olmalıdır.