TÜRKİYE LAİK Mİ LAİK KALSIN?

TURAN ESER
ABONE OL

CHP’li gençlerin 19 Mayıs’ta “Türkiye laiktir, laik kalacak” diye attığı slogan, içi boş ve karşılığı olmayan hamasetten ibarettir! Bu slogan laikliğin kazanılması mücadelesini gölgeleyen, kazanmak yerine olmayan “laikliği korumak” için kodlanmıştır.

“Türkiye’de laik olan ne?” diye sorsanız, ikna edecek cevapları da yoktur!

Laiklikten anladıkları tek şey slogana sıkışmış hamaset. Oysa laiklik savunuculuğu ve samimiyeti, hamaset ve sloganla değil, devletleşen ve kurumsallaşan dinci gericiliğe karşı gerçek anlamda laikliğin kazanılması mücadelesidir. Laikliği toplumsallaştırmak ve kurumsallaştırmaktır.

Dinin her zeminde, devlet yapılarında ve kamusal hizmetlerde kurumsallaştığı bir Türkiye’yi laik sanmak, okuma ve görme özürlüğünü dışa vurmadır.

Milyarlarca din bütçesinin, egemenlik ilişkilerinde hukukun değil, dinin ve Saray dayatmalarının uhrevi fetvalarının kurumsallaştırıldığı ülkeyi “laik” olarak görenlerin, sanırım düşünsel cari açıklarında ciddi bir ideolojik kaçıkları var.

Türkiye gerçekten laik mi? Yoksa laiklik kazanılmalı mı?



Elbette ikinci seçenektir. Laiklik kazanılmalıdır. Bugünkü tarihsel sorumluluk, olmayan şeyi savunmak ya da korumak değil, laikliği yaratmak ve toplumsallaştırmak için kazanmaktır. 15 yıllık AKP döneminde, din kurumsallaşmıştır. Din bürokrasisi adeta bir ruhban sınıfına dönüşmüştür. Eğitim ve eğitim kurumları dinci referanslara göre içeriklendirilmiş ve şekillendirilmiştir. Böylesi bir ortamda, Türkiye’nin dinli devletini, dinli siyasetini, dinli kamusal hizmetini ve dinli eğitimini, “Türkiye laik kalacak” diye tanımlamak, ancak çakma laiklerin ciddi bir politik arızasına işarettir. Bu arızalı yaklaşımın da, laiklik mücadelesine faydası da yoktur.

O nedenle dünden bugüne dinin kurumsallaşmasına göz yumanlar, dinci siyasete taviz verip, laiklik ile arasına mesafe koyanları, “Türkiye laiktir, laik kalacak” şovu aklayamaz!

Ya din devleti ya laiklik

Politik ve kültürel hafızası dinci gericilik, dinci eğitimi ve din bürokrasinin doğmalarıyla doldurulmuş bir toplumun reflekslerini demokratikleştirmek ve laikleştirmek zaman alacak ama bu mücadelede kararlılık ve süreklilik zorunludur. Laiklik salt bir “kampanya” mücadelesine sıkıştırılacak tanıtım değildir. Her alanda sürekliliği olan ve uzun vadeli yaşamsal ve toplumsal mücadelenin adıdır.

Politik refleksleri ve siyaset argümanları uhrevileşmiş siyasi yapılarında bu süreçte laiklik mücadelesinin kazanılması önemlidir. Kendisini laiklikten yana tanımlayan herkes bu mücadelenin yanında yer almalıdır.

Acı, ama hakikat şu: dinci hamaset, demokratik ve laik söylemin yerine geçmiş durumdadır. Kendilerini “laiklikten ve demokrasiden” yana konumlandıranlar, kitleselleşmek ve oy toplamak için hızla dinci gericiliğin argümanlarına esir hale gelmiştir.

Müslüman mahallesinde “din siyaseti” yaparak, laik mahallede “İslam temsilcilerini vekil” yaparak, AKP’nin ve siyasal İslamcı cemaatler eliyle kurulan hegemonya kırılmaz. Aksine hakim dinci paradigmaya çalışmış olursunuz. Laikliğe mesafe, siyasal dinci gericiliğe yakınlaşma “sol” adına savunulamaz.

Siyasetin görevi, toplumda var olan farklılıkları ve farklı inanç gruplarını ya da bir dine bağlı olmayanların bir arada tutmaktır. Farklılıkları bir arada tutacak olan şey bir din çimentosu ya da din siyaseti değildir. Laiklik, demokrasi ve evrensel hukuk ölçütleridir.

Toplumsal çeşitliliği ve yurttaşları bir arada tutacak olan “İslam kardeşliği” değildir. Laikliktir! Eşit haklardır. Eşit yurttaşlıktır. Evrensel hukuktur.

Laiklik; farklı ama eşitlik temelinde bir arada yaşamaktır.

Laiklik; inanç özgürlüğünü gerçek anlamda sağladığı gibi, her hangi bir inancın ya da dinin devlet olarak örgütlenmesini engeller.

Laiklik, ister dindar, ister ateist olsun herkesi eşit yurttaş kabul eder. Din ve tanrı adına insanın emeğini, dinini ve vicdanını sömüren din bezirgânlarının sultanlık iktidarı kurarak topluma hükmetmesini engeller.

Farklı bir ifadeyle, din istismarı üzerinden kendilerini bu dünyada tanrılaştırmak isteyen yer tanrılarına geçit vermemektir.

Bu nedenle Türkiye’de laiklik toplumsal barış ve huzur için de elzemdir.

Gericilik kuşatması karşısında, laikliğin kazanılması mücadelesi neyi hedefliyor?

Öncelikle, laiklik, inanç özgürlüğü ve eşitlik adına bütçeden 150 bin imama maaş vermemektir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ve zorunlu din derslerini kaldırmaktır.

Liselerin İmam Hatipleştirilmesine dur demektir.

Eğitimi laik, bilimsel ve eleştirel anlayışa ve sisteme dönüştürmektir. Dindar değil, sorgulayan kesim yetiştirmektir.

Uhrevi bir metne dönüşmüş, Anayasa’yı, Türkiye’nin en büyük camisine dönüşmüş devleti laikleştirmektir. Çünkü “dindar Anayasa” ya da “dindar devlet” olmaz!

Siz hiç ibadet eden Anayasa ya da devlet gördünüz mü?

Laiklik, dini vicdan meselesi olarak görmektedir. Gericilik ise devlet meselesi!

Laiklik dinsizlik değil, aksine inanç özgürlüğü için, kendilerini yer ve devlet tanrısı sanan dinbaz ve siyasi düzenbazları deşifre edip, onların tekelleştirdiği dini, asli sahibi inananların vicdanına ve ibadet yerlerine taşımaktır.

Kurumsallaşan dinci gericilik ve mezhepçi rejim karşında, laikliğin yayılmasını ve toplumsallaşmasını sağlamakla işe başlamalıyız. Unutulmamalı ki, bugün Türkiye’de yaşanan toplumsal çatışma ve gerilimin en önemli sebebi, laikliğin olmaması ve dinin kurumsallaşmasıdır.

Unutmayın; Din, vicdan ve inanç özgürlüğünün çoğulculuk temelindeki tek teminatı ve güvencesi laikliktir.