Bakanlık Küçükçekmece Gölü'nü "Ölü Göl" İlan Emiş
CHP’li Mahmut Tanal’ın Kanal İstanbul şikayeti üzerine savunma yapan Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, AKP’yi suçlarcasına Küçükçekmece Gölü’nü “ölü göl” ilan etmiş. Kanal İstanbul, Küçükçekmece Gölü’nün kurtuluş reçetesi olarak sunuldu.
Editör: İlk Haber
29 Haziran 2020 - 11:31 - Güncelleme: 29 Haziran 2020 - 11:37
CHP’li Mahmut Tanal’ın Kamu Denetçiliği Kurumu’na yaptığı şikayetle ilgili savunma yapan Bakanlık, Kanal İstanbul’u da Küçükçekmece Gölü’nün kurtuluş reçetesi olarak sundu.
“Küçükçekmece gölü kimyasal atık ve organik maddelerce kirlenmiş ve ölü bir göl haline gelmiştir. Ayrıca, göl suyu tuzlu su niteliğinde olup, içme suyu kaynağı olarak kullanılmamaktadır. Kanal İstanbul Projesi'nin hayata geçmesi ile Küçükçekmece Gölü'nün deniz suyu ile dolması ve ekosisteminin kendini yenileme İmkanı oluşacaktır.”
AKP, yandaş medya ile Twitter’daki troller, Küçükçekmece Gölü’ndeki kirlilik ve balık ölümlerine ilişkin, 25 yıllık kesintisiz yönetim sürecini görmezden gelip, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini bir yıldır devralan Ekrem İmamoğlu’nu suçlarken, Kanal İstanbul projesini yürüten Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın, geçmişteki ihmalkârlıklara atıfta bulunarak Küçükçekmece Gölü’nü “ölü göl” ilan ettiği ortaya çıktı.
BAKANLIK: KÜÇÜKÇEKMECE, ÖLÜ BİR GÖL HALİNE GELMİŞTİR
CHP İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal’ın, Kanal İstanbul’un çevresel, toplumsal ve uluslararası hukuk yönünden telafisi güç zararlara yol açacağı gerekçesiyle Kamu Denetçiliği Kurumu’na (Ombudsmanlık) yaptığı şikayet başvurusuna ilişkin savunma niteliğinde yazılı görüş bildiren Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürü Dr. Yalçın Eyigün, Kanal İstanbul’un çevresel risk taşımadığını iddia ederken, Küçükçekmece Gölü’nün “ölü bir göl haline geldiğini” öne sürdü. Küçükçekmece Gölü’nün Kanal İstanbul projesi sayesinde kurtulacağını savunan Eyigün, “Küçükçekmece gölü kimyasal atık ve organik maddelerce kirlenmiş ve ölü bir göl haline gelmiştir. Ayrıca, göl suyu tuzlu su niteliğinde olup, içme suyu kaynağı olarak kullanılmamaktadır. Kanal İstanbul Projesi'nin hayata geçmesi ile Küçükçekmece Gölü'nün deniz suyu ile dolması ve ekosisteminin kendini yenileme İmkanı oluşacaktır” ifadelerini kullandı.
SAZLIDERE’NİN BİR KISMI DEVRE DIŞI KALACAK
Genel Müdür Yalçın Eyigün, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı adına Ombudsmanlık ve şikayetçi CHP’li Mahmut Tanal’a gönderdiği yazılı cevapta, Kanal İstanbul projesiyle ilgili bakanlığın diğer görüşlerini de şöyle aktardı:
“Kanal İstanbul Projesi'nin hayata geçmesi ile birlikte kanal güzergâhı üzerinde yer alan Sazlıdere Barajı’nın bir kısmı devre dışı kalacaktır. Sazlıdere Barajı'nın yağış alanındaki yıllık ortalama su potansiyeli 49,30 hm3 (1980-2014 periyodu - Marmara Havzası Master Plan Raporu) olup Kanal İstanbul Projesi'nin hayata geçmesi ile beraber bu değer su bütçesinde eksilen hanede bulunacaktır.
Bununla birlikte Sazlıdere Barajı'nın temin edebildiği yıllık içmesuyu miktarı 33 hm3 'tür (19802014 periyodu - Marmara Havzası Master Plan Raporu).
Sazlıdere'ye sol sahilden katılan yan kol olan Şamlar Deresi Kanal İstanbul'dan etkilenmemekte olup bu dere üzerinde DSİ 14. (İstanbul) Bölge Müdürlüğünce "Yeni Şamlar Barajı” adı altında ön inceleme çalışmalarına başlanılmıştır. Yapılan çalışmalara göre Yeni Şamlar Barajı yıllık su potansiyeli 20,05 hm3 olarak hesaplanmıştır (2000-2017 periyodu-Amavutköy Yeni Şamlar Barajı İlk İnceleme Raporu). Böylece Yeni Şamlar Barajı'nın hayata geçmesi ile Sazlıdere Barajı'nda meydana gelecek 49,30 hm3/Y11 su kaybı 29,25 hm3/yıl'a düşmüş olacaktır.
“DENİZ YAŞAMI OLUMSUZ ETKİLENMEYECEK” SAVUNMASI
Kanal sebebiyle kirlilik oluşmayacak veya artmayacaktır. Yapılan çalışmalar ve modellemeler kapsamında mevsimsel ölçümler yapılmıştır. Kanal İstanbul'un öncesi ve sonrası için simülasyonlar ve hesaplamalar yapılmıştır. Bu analizler sonucunda yılın hiçbir döneminde Kanal sebebiyle çözünmüş oksijenin canlı yaşamı için gerekli sınırın altına düşmediği görülmüştür. Marmara ve Karadeniz'de doğal yaşam koşulları sürekliliğini muhafaza edecektir. Kanal'ın, Boğazlar ve Marmara Denizi'ne etkisine ait bilimsel çalışmalar (Hidrodinamik, Su Kalitesi ve Sediment Model Çalışmaları) yapılmış olup, Marmara Denizi'ne olumsuz bir etkinin olmayacağı tespit edilmiştir. Hidrodinamik modelde tüm boğazlar sistemi, çok yıllık mevcut veriler ve sahada yapılan ölçüm verileri kullanılarak modellenmiştir. Hâlihazırda, Karadeniz'den Marmara'ya ve Marmara Denizi'nden Karadeniz'e mevcut bir akım bulunmakta olup, Kanalın yapılması durumunda oksijen miktarını hiçbir zaman kritik seviyenin altına inmeyecek olup, deniz yaşamını olumsuz etkilemeyecektir.
MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ MESELESİ
Kanal İstanbul'un faaliyete geçmesi; Türkiye'nin uluslararası hukuktan ve Montrö Boğazlar Sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğunu ve haklarını değiştirmeyecektir.
Ayrıca Montrö Boğazlar Sözleşmesi kapsamında Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı'ndan sivil ticari gemilerin geçiş serbestliği vardır. Gemileri, Kanal'dan geçmeye zorlamak söz konusu değildir. İstanbul Boğazı'nın Marmara ve Karadeniz giriş-çıkışlarında gemilerin ortalama bekleme süresi 14,5 saat civarındadır. Tehlikeli yük taşıyan gemilerde ise bekleme süresi ortalama 30 saate ulaşmaktadır. Bazı durumlarda bu bekleme süresi 72 saatin üzerine çıkabilmektedir. Bu zaman ve maddi kayıpların önlenmesi ve aynı zamanda seyir emniyetine haiz bir altematif yol olarak Kanal İstanbul, birçok ticaret gemisi açısından cazip ve ekonomik bir altematif suyolu olacaktır.
KANAL PROJESİ AVRUPA YAKASI’NI ‘ADA’ HALİNE GETİRMEYECEKMİŞ!
Kanalın iki yakası arasındaki ulaşım akslarının mevcut arterlerini koruyan ve arttıran ulaşım bağlantıları, köprü ve tünel olarak inşa edilecektir. Ayrıca, Kanalın İstanbul'un ulaşım imkânları bakımından Avrupa yakasını bir "ada" haline getireceği tabiri doğru bir yaklaşım değildir. Mevcut durumda kanal koridorundan geçen ulaştırma yapılarından daha fazla ulaştırma geçişi ön görülmektedir. Yapılan trafik projeksiyonları ve talep/tahmin hesaplarında planlanan köprü ve tünel kapasiteleri söz konusu analize göre belirlenmiştir. Dolayısıyla hiçbir şekilde hem askeri güvenlik hem de stratejik açıdan bir risk söz konusu değildir.
“PROJE HAKKINDA HALKIN GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİ ALINDI”
Belirtilenlerin aksine Çevre Etki Değerlendirme süreci birçok ilgili kamu kurum ve kuruluşu, sivil toplum örgütleri ve halkın katılımı ile yürütülmüştür. ÇED Başvuru Dosyası 20.02.2018 tarihinde Bakanlığımız tarafından hazırlanarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na sunulmuş, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, sunulan dosyayı 27.02.2018 tarihinde 57 kurum ve kuruluşa göndererek Proje ile ilgili görüş, öneri ve taleplerini sormuştur. Ayrıca, Proje Alanında 27.03.2018 tarihinde Halkın Katılımı Toplantısı düzenlenerek bölge halkı Proje hakkında bilgilendirilmiş, görüş ve önerileri alınmıştır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu'nda (İDK) yer alan 57 kurum ve kuruluşlardan gelen görüşler çerçevesinde hazırladığı ÇED Raporu Özel Formatını e-ÇED sistemine yüklemiştir. Bu süreç 2020 yılı başında tamamlanmış ve bunun sonucunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 17.01.2020 tarihinde "ÇED Olumlu” kararını yayımlamıştır.
FACEBOOK YORUMLAR