KÜRESEL DEMOKRASİ KRİZİ YERELDEN ÇÖZÜLECEK

İBB’nin düzenlediği ‘Yerel Demokrasi için Yeni Bir Başlangıç Paneli’ne ilgi yoğun oldu. Yaklaşık bin 200 katılımcının yer aldığı panelde dünyaca ünlü bilim insanları Prof. Dr. Richard Sennett ve Prof.Dr. Saskia Sassen, Prof. Dr. İlhan Tekeli’nin moderatörlüğünde kentlerin demokratik yaşama katkısını tartıştı.

KÜRESEL DEMOKRASİ KRİZİ YERELDEN ÇÖZÜLECEK
Editör: İlk Haber
13 Şubat 2020 - 07:36 - Güncelleme: 13 Şubat 2020 - 07:38

İstanbul Planlama Ajansı (İPA) kuruluş etkinlikleri kapsamında ‘Yerel Demokrasi için Yeni Bir Başlangıç Paneli’ gerçekleştirildi. Panelde konuşmacı olarak kent, kent kültürü ve sınıflı toplum yapısı üzerine çalışmalar yapan Prof. Dr. Richard Sennett ile üretim biçimleri ve kent politikası konularında eserler vermiş Prof. Dr. Saskia Sassen yer aldı. Etkinliğin moderatörlüğünü Şehir ve Bölge Planlamacısı Prof. Dr. İlhan Tekeli üstlendi. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da dinleyiciler arasında olduğu panele ilgi yoğun oldu. Siyasetten, bürokrasiye, bilim dünyasından öğrencilere kadar bin 200 civarında katılımcı panelde hazır bulundu.

Panelde ilk sözü, İlhan Tekeli aldı. Tekeli, temel sorunun demokrasi eksikliği olduğu ifade ederek, işleyen bir demokrasi için güçlü bir topluma gerek bulunduğunu söyledi. Tekeli, şu önerilerde bulundu:

“İçinde bulunduğumuz durum vahimdir. Türkiye’nin muhalefet elindeki 11 belediyesi, ülkemize yeni bir yerel demokrasi modeli sunmalıdır. Tek tek konular üzerinde verilen mücadele etkisizdir. Yerel demokrasi modelinin ortaya konmasındaki o katılımcı süreç, kendi başına yaratıcı bir siyasete dönüşebilir. Yeni demokrasi projesi, yerelin yeniden tanımlanması ve burada alınan kararlara ilişkin meşruiyet çerçevesinin yeniden çizilmesi üzerine kurulmalıdır. Büyük kentlerimiz, yeni bir yerel kamusal alan stratejisi geliştirmelidir ve o büyük stratejiyi parçalar üzerinden uygulamaya başlamalıdır. Bu, Türkiye belediyeciliğine yeni bir boyut kazandıracaktır. Belediyelerin, kamu alanlarını, toplumun sosyalizasyon biçimini değiştirecek bir proje olarak ortaya koyması gerekiyor. Türkiye’de dayanışmacılık anlayışımız küçük gruplar halindedir. Bir büyükşehirde, parçalanmamış bir aidiyet, parçalanmamış bir toplum oluşturmak istiyorsak, çok ciddi bir kamu alanı geliştirme stratejisine ihtiyacımız var.”

Son olarak yurttaşların karar verme süreçlerine katılım ve siyasetle ilişkilerini keyifli bir hale getirmek gerektiği değerlendirmesini yapan Tekeli, sözü Prof. Dr. Richard Sennett’a bıraktı.

AÇIK SİSTEMLER İNOVASYONA YATKIN

Sözlerine, eşi Saskia Sassen ile birlikte panelde yer almaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek başlayan Sennett, “Açıkçası, 10 yıldır Türkiye’ye gelemedim. Diplomatik bir dille ifade etmek gerekirse, bugünkü ile kıyasladığımızda, o dönemki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı çok daha farklı bir üslupla konuşuyordu. Diplomatik bir dil kullandığımın altını çizerim” dedi.

Konuşmasında açık şehir (open city) kavramına değinen ve bunun örneklerini gösteren Sennett, dinleyicilerle dünyanın farklı yerlerindeki deneyimlerini paylaştı. Açık sistemlerin, hataların kolayca tespit edildiği, inovasyona yatkın sistemler olduğunu söyledi. Sennett, sözlerine şöyle devam etti:

“Açık şehir, daha deneyimsel; fakat öz eleştiriye de yer bırakan, daha muğlak, daha direnç gösterilebilecek alanlara değinilen ve böyle bir karmaşanın nelerden oluştuğunun araştırıldığı bir sistemdir. Kapalı sistemlerde ise elinizde bir hipoteziniz vardır. Bu doğru mudur, değil midir diye kanıtlamaya çalışırsınız. Hatalarınızı kendi içinizde görür ve kapalı devre çözüm üretirsiniz. Birlikte çalıştığım bilim insanları, kapalı sistemleri hep ikinci sınıf bilim olarak tanımlamıştır.”

Günümüz demokrasisinin açık sistem ile özdeşleştirilmesini doğru bulmayan Sennet, iki kişiden birini seçmeye dayalı bir düzenin gerçekte kapalılık görüntüsü verdiğini ifade etti. Sennet, açık bir demokrasinin netlikten ziyade farklılıkları, karmaşıklığı kucaklaması gerektiğini anlattı. Günümüz dünyasında böyle bir demokrasiye pek rastlanmadığını açıkladı.  

Sennet, konuşmasında açık sistemlere, Hindistan’da farklılıkların bir arada yaşadığı ve birbiriyle dayanıştığı Nehru’yu örnek verdi. Gelişmesi durmuş, zamana uyum sağlayamayan, statik bir form olarak da Çin’in başkenti Pekin’deki tek çocuklu aileler için inşa edilmiş toplu konutları gösterdi.

 

YAŞADIĞIMIZ DÜNYAYI YOK EDİYORUZ

Panelde en son sözü alan Prof.Dr. Saskia Sassen, konuşmasına, Aral Gölü ve Grönland’ın insan eliyle çok kısa sürede yok edilmesini gündeme getirerek başladı. İnsanlığın yok edici kapasitesinden duyduğu kaygıyı dile getirdi.

Sassen, günümüz finansal sisteminin, büyük kentlerdeki boş bir lüks binayı, dolusundan daha değerli hale getirdiğini ifade etti. Sassen, gayrimenkulün günümüzde çok hızlı değer artışı gösterdiğini kaydederek, şunları dile getirdi:

“Emlak değeri açısından ilk 100’de olan kentler, Dünya nüfusunun yüzde 10’unu hesaba katıyor. Bu kaygı verici düzeyde kötü bir durum… Dünya Gayri Safi Milli Hasılası’nın (GSMH) yüzde 30’u ve daha da kötüsü emlak yatırımlarının yüzde 76’sının sebebi… Bu güçlü, güzel binaların toplam değerinin 217 trilyon dolar gibi bir rakam olduğu tahmin ediliyor. Bu rakam, dünyadaki tüm ülkelerin GSMH’nın toplamından fazla. Neden böyle oluyor? Neden kamusal mekânlar değere dönüştürülüyor? Çünkü güç olmadan tarih yazılmıyor. Artık mütevazı evler de küresel finansın parçası oluyor. İnsanlar, fakirleşiyor ve iflas ediyor. Yeni bir konut piyasası inşa etmek gerek.”

Toplumsal dinamiklere saygı duymak gerektiğinin üzerinde duran Sassen, şehrin, sakinlerini kentsel özneye dönüştürme yeteneğine vurgu yaparak, şu değerlendirmede bulundu:

“Yaşantımızın çoğunda kentsel özne değiliz. Amca olmanız, anne olmanız bunu sağlamıyor. Mekân, kısa bir süreliğine de olsa hepimizi bir kentsel özne haline getiriyor. Kentsel özne, mükemmel olmaktan uzak... Ayrıca sürekli bir durum da değil. Fakat çok önemli bir durum... Bu süreçte biz hoşgörülü hale geliyoruz. Kalabalık bir trende ya da otobüste, müsamaha etmeyi öğreniyoruz. Oysa başka birçok durumda müsamaha göstermiyoruz. İnsanların birbirlerinin üstünde seyahat ediyor. Birbirlerinin ter kokusuna maruz kalıyor. Ama hiç önemi yok. Orası toplu taşıma. Sadece kullan. Bunlar değerli şeyler. Bu tür yeteneklerimizi kaybedeceğimizden korkuyorum.”