11. Alevi festivalindeydik. Birlikte yaşamaya hasret kaldığımız bir ikiz kardeş buluşturuldu bu festival meydanında; “Barış” ile “Adalet”.
8 gün boyunca sürdü Alevilerin festivali. Britanya Alevi Federasyonu (BAF), İngiltere Alevi Kültür Merkezi ve Enfield Alevi Kültür Merkezi’nin mihmandarlığında onbinlerce can “Adalet ve Barış” için Cem oldular.
Adalet öğretileri kadimden geliyordu. Hacı Bektaşi Veli’nin, Yunus Emre’nin adalet felsefesinden. Bu dünyada aradılar adaleti ve barışı. Öte dünyaya bırakılacak ilahi bir adalete inanmıyorlardı. Bu dünyadaki haksızlıklar, adaletsizlikler ve savaşlarla insani tahribat yaratanlar bu dünyada hesap verecekti. Her şeye kadir bir tanrı anlayışına ve onun ahiret yargısına bırakılamazdı.
Çünkü Hacı Bektaşi Veli’ye göre kıyamet kopmayacaktı, ancak dünya adalet ve insan sevgisiyle düzelecekti. Alevi festivali inanmadı öte dünya adaletine, bu dünyada meydan açtı adalet için, barış için cem birlediler. Analar ve dedeler bu dünyada hukuksuzlukların yarattığı karanlıklara karşı gülbenglerini okudular, çerağlarını adalet için aydınlık yarınlar için uyandırdılar.
Semahlar barışa dönüldü, türküler insan haklarına söylendi. Onbinlerce insan barış ve adalet için akıl, yol ve gönül birlediler.Hakk meydanında adaleti ve barışı yaşadılar. 8 gün boyunca en ufak bir huzursuzluğa, adaletsizliğe ve eşitsizliğe yol açmadılar. Aydın, yazar, sanatçı, kadın, siyaset insanı ve yol insanları panellerinde, söyleşilerinde, tiyatrolarında adalet ve barışı anlattılar. Cemevi salonu sadece ibadetin mekanı değil, iki büyük şair Ahmed Arif ile Cemal Süreya’yı bir araya getiren ‘Ben Kolay Ölmem’ adlı oyun sahnesi oldu.
nalar ve dedeler adalet ve barış için muhabbet cemi yürüttüler. Kadın-erkek candı. Herkes eşitti. Makam, mevki, hiyerarşi yoktu. Aydınlar, yazarlar, dedeler, analar, eşit başkanlar, kadınlar, sanatçılar, erkekler, yaşlılar, gençler ve çocuklar ellerinde siyah çöp torbaları, paspas, süpürge ve bulaşık bezleri birlikte yaşadıkları meydanda temizlik yapıyorlardı. Tıpkı Gezi parkındaki günler gibi…
11. Alevi festivali insan ile insanı, insanın doğa ile, insanın doğa ve hak ile barış ve adalet içinde yaşamanın mükemmelliğini anlattı ve yaşattı. Binlerce çocuğun ve gencin gözlerinde barışın gülümsemesi, yaşlıların gözlerinde adaletin tebessümü vardı.
Onbinlerce can aynı meydana kurulu sofralara mihman oldular, muhabbet eylediler.
Barışa ve adalete adanmıştı festival. Adına uygun barış ve adalet içinde geçti. Londra polisi elinde ne cop, ne biber gazı, ne kelepçe taşıyordu. “Bu festival bir başka, tek bir güvenlik riski ve sorunu yok, bize halay çekmek düşer” diyerek, 3 gün boyunca halay çektiler. Ellerinde sadece halay başı çekenlerin mendili vardı.
Çünkü adalet ve barış bir slogan değil, yaşamın kendisiydi. Sadece hakkında konuşulmamalı, bir talebe çıkıştırılmamalıydı. Yaşanmalı ve yaşatılmalıdır. Aleviler de sadece adalet ve barış talep etmediler, yaşadılar ve yaşattılar.
Aleviler bir ikiz kardeş olan adalet ve barışa yabancılaşan devletlere ve iktidarlara adaletsizliklerin giderilmesini ve şiddete karşı barışçıl çözümler önerdiler. Adaletin yeryüzüne ait, denetlenebilir, yargılanabilir ve bu dünyada adaletin doğa ile birlikte insan hak ve onurunu merkeze alacak şekilde kuramsallaşmasını savunan bir felsefeyi anlatılar.
Hacı Bektaşi Veli ve Yunus Emre felsefesinde adaleti sağlamanın “yolu” cennet ile ödüllendirmek veya cehennemle cezalandırmak üzerine kurulamazdı. Hacı Bektaşi Veli “Adalet her işte, Hakk’ı bilmektir” iken, Yunus Emre’de adaletin tecellisine davet “Cümleler doğrudur sen doğru isen, Doğruluk bulunmaz sen eğri isen” diyerek insana ve yeryüzünedir.
İki yılı aşkındır dünya halkları Covid-19 pandemisi kâbusu ile boğuştular. Yetmedi artan ekonomik, sosyal, siyasal krizler ve silahlanma…
Dünyayı saran savaşlar, baskılar, yasaklar, adaletsizler, emek sömürüsü, zamlar, işsizlik, yoksulluk, açlık, gelir dağılımda adaletsizlik ve hukuksuzluklar…
Tam da böylesi bir dönemde Aleviler “Barış ve Adalet” için festival düzenledi.
Küresel zalimlerin savaş çığırtkanlığına ve zulmüne karşı barışı insanlık için olan önemini anlattılar. Tek adam rejimlerinin yarattığı tahribatları, yoksulluğu, işsizliği, açlığın resmini gösterdiler. Küreselleşen zorunlu göçler ve mülteci dramını ve buna bağlı olarak insanlık dışı uygulamaların, umuda yolculuğun nasıl bir kitlesel ölümlere yol açtığına dair farkındalık yaratıldı.
Aleviler için “dava insanlık davasıydı” bu nedenle 11. Alevi Festivali savaş ve şiddete karşı “Gelin Canlar Barış Olalım” mesajı verdiler Türkiye’de ve dünyada yaygınlaşan hukuk dışı uygulamalara ve baskılara karşı “Gelin Canlar Adalet Olalım” dediler.
11. Alevi festivali, her türlü tek tipleştirmeye karşı, herkesin kendi kültürel kimliğiyle, farklı ama eşit yurttaşlık haklarıyla birarada olmanın adaletli, barışçıl ve eşitlikçi bir dünya özlemine yakınlaştıracağını anlattı. Hace Bektaş Veli’nin öğütlediği gibi “Dili, dini, rengi ne olursa olsun iyiler iyidir” diyerek, herkesi kucaklayan adalet çağrısının, “yetmiş iki millete aynı nazarla bakma” ilkesiyle, tüm farklı kültürel, dilsel, dinsel kimliklerin eşitlik taleplerini, inkârcı, asimilasyoncu, ayrımcı, güvenlikçi politikalar yerine, hukukun evrensel ilkelerini ve herkes için adaleti rehber edinerek, eşit yurttaşlık ve eşit haklar zemininde barış içinde bir arada yaşaması için demokratik koşulların ve siyasal iklimin yaratılmasını talep etmiştir.
Türkiye’de Gezi’nin aklına, yaşamına ve direnişine sahip çıkılması, tek adam rejime karşı tüm toplumsal kesimlerinin, eşitlik, herkes için adalet ve toplumsal barış için, laik bir düzende insanca yaşamak için yan yana gelmenin önemine ve birlikte mücadelenin tarihsel bir görev ve sorumluluk olduğu hatırlatılıp, farklı ama bir arada yaşama kültürüne sahip çıkmaya davet çıkarıldı.
Bu davet Britanya Alevilerinden geldi.
11. Alevi festivaline katılan canlardan geldi. Hep birlikte yaşamaya hasret kaldığımız ikiz kardeş olan adalet ve barış talebinden geldi.
Hoş gelmiştir, aşk ile gelmiştir.
Gelin canlar barış olalım, adalet olalım…
FACEBOOK YORUMLAR