AKP hükümeti ve Cumhur İttifakının TBMM’ne gönderdiği 2022 bütçesi, halkın talep ve ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak mezhepçi ve bir tek adam rejimi bütçesini politikası uygulamaktadır. Mezhepçidir; zira 83 milyon insanın vergisinin en önemli dilimi, diyanet, saray ve güvenlikçi politikaların vesayetini güçlendirmeye aktarılmaktadır.
18. yüzyıl kralları da, kendi iktidar vesayetlerini güçlendirmek için, halkı değil, din adamlarını ve askerlerini vergiden muaf tutan zihniyete sahipti.
2020 Bütçesindeki verilere bakıldığında, halkın mağdur bırakıldığı bir bütçe politikası uygulaması, önceki yıllar gibi devam etmektedir. 18.yüzyıl krallarının vergi ve bütçe zihniyetine benzemektedir. Demokratik, sosyal, laik ve bir hukuk devleti bütçesi olmaktan uzaktır.
Bu yazıda, bütçenin özellikle Diyanetin toplumsal, siyasal, hukuksal, kamusal ve sosyal alandaki artırılan kasıtlı stratejik gücünün bütçe üzerinden değerlendirilmesi yapılacaktır. Hepimizce malumun ilanı olan, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, iktidar emrinde ve hizmetinde bir ideolojik aygıt olarak konumlanmasıdır. AKP döneminde bu kurumun giderek Halifeliğin kurumsallaştırıldığı yapı olarak okumak, sanırım aşırı bir yorum olmasa gerek.
Diyanet İşleri Başkanlığı iktidar emrinde örgütlenen mezhepçi bir kurum olmanın ötesinde, devlet ve siyasal islamcılığın üretimindeki dincilik ile toplumsal Sünnileştirme ve eleştirel ve sorgulayan akılları ise dindarlaştırma yoluyla iktidara “biat toplumu” yaratma görevi üstlenmiştir.
Bunu ise, eğitimden, sağlığa, ekonomiden siyasete, hukuktan sosyal politikalara, çocukların hayatlarından ailelerin hayatlarına kadar her alanda müdahil olarak yapmaya çalışıyor. İktidarın yarattığı her türlü tahribatı hutbelerle aklayarak, ezen ezilen ilişkisinde, ezenlerin lehine Muaviye zihniyeti sürdürmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı elinde 130 bin din bürokrasi ve devasa din bütçesi ile aynı zamanda demokratik-toplumsal muhalefeti bastırmak ve haksızlıklara itiraz etmek hakkını kullanan halka şükür etmesini vaaz ediyor.
AKP hükümeti ve Cumhur İttifakının vergi ve bütçe politikalarındaki adaletsizliği ve vicdansızlığının sonucu, vergi gelirlerinin yüzde 80’ni, çalışandan toplarken, yandaşlarına ve bildiğimiz 5li yandaş müteahhitlerine zenginlik ve vergi muafiyeti cenneti bir Türkiye vaat etmektedir. Yandaş İslamcı vakıfları, değişik uygulama ve yöntemlerle gelir vergisinden muaf tutmak, iktidar ve AKP’li belediyelerin olanaklarını bu kesimlere peşkeş çekmek ise ayrı bir hukuksuzluk olarak sürüyor. Tüm zenginliğin yüzde 80’ni elinde bulunduran yüzde 10’lik kesim, adaletsiz ve vicdansız şekilde sadece yüzde 20 vergi ödüyor. Halk ise merkezi bütçenin yüzde 80’ni karşılayan ve bu bütçenin de en mağdur kesimini oluşturmaktadır.
2022 BÜTÇESİ ADALETSİZ VE VİCDANSIZDIR.
Adaletsizlik ve vicdansızlık sadece vergi toplamada değil, bütçenin dağılımında da kendisini göstermektedir. Sosyal ve demokratik devletlerin asli görevi, sosyal ve kamu hizmetlerini halkına eşit, ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir şekilde sunmak iken, AKP hükümeti vergilerimizi kamu hizmetlerine aktarmak yerine, yandaş özel sektöre ve siyasal islamcı yandaşlarına aktarmayı hedefleyen bütçe yapmayı hedeflemiştir.
Paran kadar sağlık ve paran kadar eğitim hizmeti ile doğuştan kazanılmış olan bu hakları ve hizmeti, paralı hale getirmiştir. Buna karşılık olarak ta, asla bir devletin görevler arasında sayılmayacak “kamucu din hizmeti”, ücretsiz olarak sunularak, teokratik bir devlet eksenine oturmak bir AKP “başarısı” olarak sunulmuştur.
Sağlık hizmetlerinde iyileşmenin aksine, katkı payı ile sağlık hizmetinin paralı hale getirilirken, devletin vicdanına sokulacak resmi devlet dini için, devlet katkı payı olarak, Diyanetin bütçesi, bir bakanlık bütçesi kadar artırıldı. AKP yoksulların yükünü kaldırmak yerine, zenginlerin daha çok kazanmasını teşvik eden bu bütçe politikası yapıyor.
2022 BÜTÇESİ DİYANETTEN HALİFELİK KURUMU YARATMAK İSTİYOR
Halkın hak arama bilincini köreltmek, itaatkâr kılmak için devlet diniyle, Diyanet, din okulları ve din eğitimleri üzerinden toplumu teslim almak istiyor. Bunun içinde Diyanet İşleri Başkanlığına ve Milli Eğitim Bakanlığının din eğitimi ve din eğitim kurumlarına (İlahiyat Fakülteleri, İmam Hatipler, Kuran Kursları) devasal bütçe ayırıyor. Devletin 130 bin imamlı en büyük asimilasyon merkezi haline gelen camisi, Diyanet İşleri Başkanlığı kurumudur. Bir tür dinin MGK’sı olan bu yeni vesayet kurumu Diyanet, 2021 yılı için 12.9 milyar TL bütçeye sahip iken 2022’de 3.2 milyarlık artışla 16.1 milyar TL bütçeden pay alacak.
Diyanetin bütçesindeki bu yüzde 24.02’lik artışı sağlayan AKP iktidarı, her nedense emeklilerin, emekçilerinin maaşlarına yansımadı. Emeklilere ve emekçilere açlık zammı reva gören bir zihniyet, Diyanet'in bütçesi Sağlık, Kültür, Eğitim, Bilimden ve halktan daha da önemli görmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı, 2022 bütçesindeki paya bakılırsa, 17 bakanlıktan 7’sini aşan bir bütçeyi arkasına aldı.
Yıllara göre Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) bütçe artışındaki devasa yükseliş, sanatta, kültürde, eğitimde, sağlıkta, adalette, sosyal politikalarda yaşanmadı. İmamların sayısındaki artış ise AKP iktidarının yatırmını insan sağlığının güvencesi olan Hekimlere değil, ölenlerin cenazesini kaldıran ve toplumu sünnileştirmeye ve şükretmeye alıştıran imamlara yapmasına ne demeli ? Bu sizce manidar değil mi?
AKP döneminde DİB’nın yıllara göre bütçesindeki artışlara baktığımızda,
2002: 0,55 milyar TL
2006: 1,3 milyar TL
2008: 1,9 milyar TL
2010: 2,6 milyar TL
2012: 3,8 milyar TL
2014: 5,4 milyar TL
2016: 6,4 milyar TL
2018: 7,7 milyar TL
2020: 10.9 milyar TL
2022 16.1 milyar TL
Yine AKP döneminde DİB’nın memur imam sayısındaki artışlara baktığımızda,
2004: 71 bin 693
2006: 79 bin 870
2014: 119 bin 743
2015: 117 bin 378
2016: 112 bin
2019: 127 bin
2020 128 bin 469
2021 yılı rakamları açıklanmadı. Ama 7 bin 800 yeni sözleşmeli personel alınacağını açıklayan DİB’nın 2022’de 140 bin civarında din memuru imama ulaşmasını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Ayrıca daha düne kadar devlet protokolünde 52'nci sırada yer alan Diyanet İşleri Başkanı, 40 sıra birde 12'nci sıraya yükseltildi. Diyanetin yıllara yayılarak artan yetkileri, her alana müdahil olma hakkı elde ederek dinci bir vesayet kurulmasıyla birlikte değerlendirildiğinde, yeni Diyanet İşleri Başkanlığı’nın adeta bir Halifelik kurumuna dönüştürüldüğünü tartışmaya başlayabiliriz.
MEZHEPÇİ DİN BÜTÇESİ HUKUKA AYKIRI VE AYRIMCILIKTIR
Hazırlanan 2022 bütçe kanunu, hukuksal, inanç özgürlüğü ve hizmet anlayışı itibariyle, her yıl Sünni-Hanefi mezhebiyle sınırlı ele alınıyor. Bütçe politikasında ve kanununda Alevilerin, gayriMüslimlerin ya da inanma hakkını kullanan vatandaşların hakları yoktur. Türkiye’de çoğunluk inancına sığınmış siyaset kültürü ve iktidar, sayıca az olanları yok sayıyor. İnanç özgürlüğü hakkı, sayısal çoğunluğa ve egemen din anlayışına göre düzenleniyor. AKP hükümetiyle birlikte tüm cumhuriyet hükümetleri bu gerçeği değiştirmemiş ve yurttaşları arasında ayrımcılık yapmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı'na önceki yıllardaki ve 2022 yılı için ayrılan ödenek bunun kanıtıdır. 90 bin camiye ve 130 bin imamı ve din görevlisi bürokratı finanse eden bu çarpık ve ayrımcı laiklik uygulamasını bilmeyen yok. Kamuoyunun ezberlediği ve fakat demokratik kamuoyunun etkisiz kaldığı bir uygulama olarak giderek güçlenen ve laiklik karşıtı bir kambur haline koruyor.
Cumhuriyet hükümetleri, Diyanet'e ayrılan ödeneğin, Sünnilerden, Alevilerden, Gayri Müslimlerden toplanan vergilerle oluşturuluyor. Hizmet ve kaynak ise sadece, devletin belirlemiş ve tarif etmiş olduğu Sünni-Hanefi inancına aktarılıyor. Bu önemli ve ciddi bir ayrımcılık uygulamasıdır. Eşitlik ilkesini hiçe sayan haksız bir uygulamadır. Cumhuriyet hükümetleri resmi olarak benimsediği, desteklediği, beslediği ve toplumun onun etkisinde tektipleştirmeye çalıştığı, Sünnilik-Hanefi inancı dışındaki diğer inançları da, başta Aleviler olmak üzere inkar ediyor. AKP dahil tüm Cumhuriyet hükümetleri Anayasanın 10. Maddesine göre Alevilerin eşit haklara sahip olduğunu, uygulamada kabul etmedi. Bu açıdan bakıldığında AKP hükümeti eğer “laiklik ilkesi” gereği bütün inançlara eşit mesafede olacaksa o zaman 2022 Bütçesinde bu benzer yardımların bütün inançlara nüfusları oranında yapılmalıydı. Bunun olmaması, somut bir ayrımcılık olmasının yanı sıra üzücü ve ilkel bir yaklaşımdır.
BÜTÇE KANUNUYLA DİN FİNANSMANI HUKUKA AYKIRIDIR
Türkiye hukuksal ilkesizlikle 21. Yüzyıla yolculuk yapamaz. Anayasanın 73. maddesinde “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır” hükmüne yer verilmiştir. Anayasanın 73 maddesi , kendisinden üstün bir norm olan 2. Maddesindeki “İnsan Haklarına Saygılı , Laik , Demokratik , Sosyal, Hukuk Devleti” ilkesi doğrultusunda yorumlandığında; devletin kamu gideri olarak vatandaşlarından aldığı vergiyi vatandaşlarına hizmet için adaletli şekilde harcanması gerektiği , alınan vergiyi kamu gideri altında ülkede ki belli bir mezhebe (Hanefi) mensup vatandaşlara hizmet için tahsis edilmesinin ve diğer inançlara (Alevilik, Hıristiyanlık, Musevilik, Ezidilik,.) hizmet için herhangi bir şekilde vergiden bütçe tahsis edilmemesinin hukuka aykırı olduğu anlamına gelir.
“Kamu Gideri” kavramının sadece Sünni/Hanefi inancına mensupların giderleri olarak kabul edilmesi, diğer inanç mensuplarının ihtiyaçlarının “kamu gideri” içinde kabul edilmemesi eşitlik ilkesine aykırılığın da tezahürüdür. “Kamu Gideri” kavramı adalet ve hakkaniyet ilkeleri ile birlikte değerlendirildiğinde; Cami inşasının, Camilere bütçe aktarılmasının, Sünni Din Adamlarının maaşının ödenmesinin bir kamu gideri olmadığının bilinmesi ve hukuksal olarak kabul edilmesi gerekir.
“KUL HAKKI” DİYEREK FARKLI İNANÇLARIN HAKLARINI GASP EDEN BÜTÇE
Gelin size “kul hakkı” yenilen ve hakları ihlal edilen gerçek mağdurları anlatayım; “Şeyhülislamlık kurumunun devamıyız” diyen Diyanet kurumu yıllardır Alevilerin, Caferilerin, Şiilerin, Gayri müslimlerin, ateistlerin, kadınların ve çocukların haklarını ihlal ediyor. Haram ettikleri vergileri utanmadan yiyorlar. Yıllardır farklı inançların haklarını gasp edip, dinsel ayrımcılığın daniskasını yapıp ve temel insan haklarını ihlal ederken, “kul hakkı” yemiyormusunuz?
Diyanet İşleri Başkanlığı laiklik karşı bir kurumdur. Eşitlik, laiklik, din, vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğüne karşı kurulmuş resmi devlet Sünniliği yaparak, demokratik, laik, sosyal ve bir hukuk devletine aykırı faaliyetlerin odağıdır.
Tüm siyasi partiler, hükümet olduklarında kendi ideolojilerine uygun olarak kullandığı Diyanetin varlığını sorgulamalıdır. Zira bu kurum Türkiye’de inanç özgürlüğünün önündeki en büyük engel olarak orada duruyor. Sünniliği resmi din haline getirerek, Sünni kardeşlerimizin inancını da Diyanet’in makamlarına esir ve tutsak etmektedirler. Sünni dindarlığı “çerez parasına” menfaat kölesine dönüştüren bu kurum, dünyevi sorunları ilahi vaazlarla çözemez. Cemaatlerin ve tarikatların istismarını önlemek için varlığı savunulan bu kurum ile birlikte tarikatlar ve cemaatler holdingleşiyor ve siyasallaşıyor. Şeffaf olmayan ve denetimleri yapılmayan birer rant merkezleri haline gelmiştir. Yani Diyanet'in varlığı cemaatlerin ve tarikatların istismarını önleyen değil, besleyen ve üreten bir kurum haline gelmiştir.
ÇÖZÜM; DİYANET KURUMU KAPATILMALIDIR
Bu kurum laik bir düzenin hukukuna sığmaz. Bu kurum içinde hiç bir reform ve özerkleştirme önerisi bu kurumun laik yapıya kavuşmasını sağlamaz. Dinin DİB üzerinde siyasi iktidarı korumak amacıyla istismar edilmesi, laik siyasetin yok edilmesidir ve takiyeciliktir. Bu nedenle tek bir çözüm vardır; Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalıdır. Eğitim, sağlık ve ulaşım gibi temel kamu kurumları değil, asıl Diyanet İşleri Başkanlığı özelleştirilmelidir.
Devletin asli görevi ise dinsel telkin, fetva, faaliyet üreten değil, din, vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğünü sağlayacak laik ve hukuksal bir kurum kurmalıdır.
Çünkü; laik devlet, din, mezhep ve dindar üretmez. Bu özel alana aittir.
O nedenle tüm siyasi partilere ve özellikle de muhalefet partilerine çağrım; laik bir devletin yapması gerekenlerini parti programlarına ve seçim tahaaütlerine almalıdır.
• Laik devlet vicdana müdahale etmez.
• Vatandaşı zorla din kalıbı içine sokmaz.
• Toplumsal ve dinsel çeşitliliği resmi din çimentosu ile homojenleştirmez.
• Alevi, Hıristiyan, Musevi, Ezidi, Ateistin vergisini, Sünni din bürokrasisine aktarmaz.
• Kamu bütçesi ile mezhepçi “Diyanet TV-Radyo” açmaz.
• Kamu bütçesi ile dini finanse etmez.
• Din adamlarına maaş vermez.
• Dini kuralları ve fetvaları ile özel hayat düzenlemez. Ahlak ve din polisliği yapmaz.
• Mercedes’li, cübbeli, sarıklı, sakallı ve 130 bin imamlı din bürokrasi ile din hizmeti vermez.
• Dinci, şeriatçı, cemaatçi, Fetöcü ve siyasal İslamcı girişimleri kollamaz, beslemez ve büyütmez.
• Yargı sistemi Diyanet’in fetvalarına göre karar vermez.
• Dindar ve kindar nesil için eğitimi dinselleştirmez.
• Aleviliğin ve farklı inançların tanımını yapmaz.
• Farklı inançlar ve inanmayanlar üzerinde sosyal baskı mekanizmaları kurmaz.
• Sayıları 25 bini aşan cami yaptırma dernekleri ve binlerce dinci Vakfın açılmasını teşvik etmez. Bunlara merkezi ve yerel yönetimlerden bütçe aktarmaz.
• Anayasa’nın 136. Maddesi gereği “Diyanet İşleri Başkanlığı laiklik ilkesi doğrultusunda görevlerini yerine getirir” deyip, DİB’nın 633 sayılı kanunundan da laiklik ilkesini çıkarıp, “İslam dininin ibadetleri doğrultusunda Kuran ve Sünneti referans alarak hizmet verir’’ diyerek halkını kandırmaz!
• “Laiklik var” ve “dinde zorlama yok” diyerek, zorunlu din dersi vermez.
• Kadınların vergisi erkek imamların din bürokrasisini kurmaz.
• Diyanet’i korumak için, Siyasi Partiler Yasası’na 89. Maddeyi koymaz.
• Siyasal ve toplumsal alanda dinsel vesayet kuramaz.
• Alevilerin Cemevlerine tanım getirmez, köylerine zorla cami yapmaz.
• Hac organizasyonu yapamaz.
• Kadının köleleştirilmesine hizmet edecek fetvalar vermez.
Şimdi siyasi partilere sormak lazım, “kul hakkı” yiyen kim, yurttaşların olması gereken eşit hakların ihlal eden kim?
Peki siyasi partiler laik düzen, laik yaşam ve laik siyaset için, din istismarına dayalı siyasetini değiştirmeye aday mı ?
Biz halk olarak laiklik talebimizi siyasilere daha yüksek sesle duyurmak, siyaset kurumlarının ve hükümetlerin yarattığı dünyevi sorunların siyasallaşmış uhrevi dinci populist demogojilerle çözülmeyeceğini anlatacak mıyız?
Herkesin kendi inancını özel alanında özgürce yaşayacayacağı, inanç özgürlüğünün herkes için güvence altına alındığı ve ayrımcılıkların son bulacağı, çoğulculuğun ve sosyal ve hukuksal adaletin herkes için eşit kullanabileceği laikliğin tek çözüm olduğunu iktidara ve siyasi partilere anlatmaya devam edecek miyiz?
Yoksa cüzdanınızı ve vicdanınızı diyanete ve dinci politikalara teslim mi edeceğiz?
FACEBOOK YORUMLAR