William Hazlitt “Özgürlüğü sevmek başkalarını sevmektir, iktidarı sevmek kendimizi ve çıkarımızı sevmektir” diyor.
Siyaseti egemenlik aracı görenler, “özgürlük davası” için “ilkelerle” bir “ütopya” için mücadeleyi itibarsızlaştırıyor. Özgürlük yerine, iktidarı sevmeyi öğütlüyorlar. İktidarın menfaatleri ve cazibelerinden faydalanmayı pazarlıyorlar. İktidarı sevmenin tek bir bedeli var; yalaka, şakşakçı ve biatkar olmak!
İktidar, yani gücü elde etme aracı, devlet, parti, dernek, sendikalar ve birçok kuruluşta üretilen hastalık halini almıştır. İktidar güç gösterisi mi? Karar mı? Çıkar mı? Yoksa insanca yaşanacak düzeni kurmak için, söz, yetki ve kararın halktan yana olması hali mi? Tabii ki sonuncusu!
Siyaset kimin tekelinde, iktidar onun elinde?
Fakirler ve halk anlamına gelen “Demos”un mu, yoksa güç ve iktidar anlamına gelen “Krasi”nin mi elinde? İktidar kimin elinde ise “Demo(s)krasi” onun tekeline geçiyor.
“Krasi”nin tekelindeki siyaset, özgürlüğe karşı iktidarı seviyor. İktidarı halkla paylaşmamak için katilliği, hırsızlığı, bencilliği tercih edip, cinayetler işliyorlar. Kurbanlarını ve mağdurlarını özgürlüğü sevenlerden seçiyorlar. Halkın siyasete katılımı engelleniyor. Pragmatizm, çıkar, kişisel statüleri güçlendirecek iktidarcıklar “kazan-kazan” ilkesiyle sevdiriliyor.
Siyasetin, halkların özgürlük, eşitlik ve insanca yaşam hakkı, halkın rızasına dayalı düzeni kurma ve eşitlerin kamusal hayatı olarak inşa etme sanatı olması istenmiyor. Sadece güç ve iktidar yaratma aracı olarak kullanılıyor. “Demos”a sadece “oy kullanan seçmen“ rolü biçiliyor. “Söz, yetki ve karar” “Krasi”lerin tekeline sokuluyor. “Demos” siyasetin öznesi değil, nesnesi kalıyor. Bu nedenle siyaset, hırs, kin, kibir, kıskançlık, bencillik ve tahakküm kurma duygusuna yeni düşmüş “Krasi”lerin halkın, toplumsal eşitliğin, adaletin ve barışın önüne kurduğu barikatlarla doludur.
Doğrudan demokrasi yerini, “yukarıdakilerin” sunduklarına bırakıyor. Politikayı üretmek ve demokrasinin sınırını çizmek “bir bilenlerin”, “uyanıkların” ve “merkezlerin” faaliyet alanına giriyor. Bu hastalık sadece sağın değil, solun da içinde, tedavisini arıyor.
Yukardan aşağı siyasi kirlilik akıyor
Halkların rızası yerine, üniformalı ya da üniformasız despotların kişisel ve keyfi siyasi yönetim kirliliğinin son örneği AKP’dir. Osmanlının despot yönetim siyasetini kılavuz edinmiş AKP’nin kurduğu despotluk rejiminin karanlık yüzünden siyasi kirlilik ayakkabı kutularını ve makarna kutularını eşitsiz dolduruyor.
Osmanlının “Siyaset-i Amme”, “Siyaset-i Hassa” ve “Siyaset-i Şerriye” bugün, salt seçilmiş padişahın güvenliği ve ona bağlı mezhepçi düzenini korumak için yaşatılıyor.
Solgunlaşan siyaset, uyandıran Gezi
Menfaat şebekelerinin iktidar müptelalığına karşı, özgürlük sevgisini bilincine çıkaran Gezi Direnişi, iktidar bencilliğinin yarattığı hastalıkları RTE örneğinde teşhis ve deşifre etti. 7 Haziran’da sandık başına gidenler, AKP’siz seçenek imkanı yarattı!
Şimdi soru kim kim ile nasıl bir koalisyon kuracak? Küresel kapitalizm, MÜSİAD ve TÜSİAD gibi sermayenin mi, Türk İslam sentezinin mi, İslam kardeşliğin mi, yoksa halkların ve hakların taleplerini gözeten koalisyonu mu? Göreceğiz!
Bir çok siyasi mühendis şark usulü kurnazlıklar ve pragmatizm çöplüğünde, halkı görmeyen pusulalarıyla iktidar sevgisini öne çıkaran önermelerde bulunuyor. Koalisyon tartışmalarında şeffaflık yok! Oy kullanarak değişim isteyen halk meclislerinin değil, yönetici meclislerin tekelinde gizli ve çıkar odaklı pazarlık arayışları sürdürülüyor.
Halk, parti üyeleri ve siyasi taraftarlar bu pazarlıklara tanık olamayacak. Partilerin nasıl bir siyasal yönelim ve hükümet tasarımı içinde olacaklarına dair, halkın görüşleri ve dile getirdikleri hükümsüz kalacak!
Çünkü bu ülkede “Demos” değil, siyasetin “Krasi” neyin doğru olacağına karar verir. Koalisyon pazarlıkları ve çıkar hesapları bittikten sonra, halk kendine “tebliğ” edilenle yetinecek.
Burası Türkiye, “gördüklerinizle yetinin” diyorlar.
Biz bu “ortak yapım” filmi seyretmek zorunda değiliz. Bunu değiştirebiliriz. Unutmayalım ki sadece kötülüklerden, iktidar ve otorite ilişkilerinden uzak, kendi kendini örgütleyebilen ve yönetebilen, halkın vicdanı ve adaleti üzerine kurulu toplum özgür olur. Bu toplumu kurmak için, iktidar ve çıkar sevgisine dayalı kumpasa düşmemek gerekir.
FACEBOOK YORUMLAR