Devletin kayıtlarına 3 K olarak geçmişler.
Kızılbaş, Kürt, Komünist!
3 K tehdit imiş!
Böyle yazıyor, Kenan Evren isimli faşist generalin imzasını taşıyan “Gizli” ibareli “Başemir” belgesinde.
Aradıkları 3 K Maraş’taydı!
Dersim’de, Sivas’ta, Çorum’da olduğu gibi…
Akıl dışı gerekçilerle insanlık suçu vahşi katliamı Maraş’ta gerçekleştirdiler.
Katledilmiş yüzlerce insan!
Yüzlercesi yaralanmış, on binlercesi zorunlu göçe zorlanmış sürgünler.
Yakılmış yüzlerce Alevi evi ve işyeri.
Sorumluları halen açığa kavuşturulmadı! Ama Maraş katliamı halen devam ediyor. Göstermelik yargılamalar, cezasızlık ilkesine sığınılmış adaletsizlik.
Ve devam eden travmaların acıtan yaraları…
Katledilen insanlıktı.
Çünkü 3 K devletçe “makbul vatandaş” sayılmadılar!
Çünkü Türk İslam Sentezci değildiler!
Ama katli vacipti ötekiydiler!
Katliamcıların ecdatlarından Osmanlı Şeyhülislamları “Kızılbaşların katli vacip” diyerek fetvasını 16. yüzyılda vermişti.
Ecdatlarının izinden yürüdüler; Cumhuriyet’in Diyanet imamı Aralık 1978’de bir yine bir Cuma namazında “oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır” fetvasını vererek, halkı “Allah için cihat başına” davet etmişti Maraş’ta!
44 Yıl önce Maraş’ta bu hırs, kin, nefret, gerekçe ve fetvalarla başladılar katliamlarına.
Katledilenler sadece üç K değil, insandılar!
Bir insanlık suçu vahşettin en soğuk yüzünü yaşayan.
3 K idiler…
İnsandılar…
Yıllar geçiyor.
44 yıldır Maraş katliamı bitmiyor… Halen yargıda, siyasette, vicdanlarda devam ediyor.
Acılarıyla, travmalarıyla, etkileriyle vicdanlarda, gönüllerde ve göz önünde halen katliamı yaşıyorlar.
O katli vacip karanlık devlet fetvalarında adına “öteki” yazılanlar, inkâr etmediler ki kimliklerini;
Alevi’ydiler, Kızılbaş’tılar, Bektaşi’ydiler.
Kürt, Türk, Solcu, Sosyalist ve Sosyal demokrattılar.
Laiklikten, adaletten, barıştan yanaydılar.
Emekçiydiler.
Yani insandılar, insan!
Yani biziz.
Bakmayın hayata gülen ve devlete güvenen saflığımıza.
Biz aslında devlet yaralısıyız.
Hem derinden hem üstten gelen kıyımlarıyla…
Asırlardır süregelen acılarımızda, Türk- İslamcı tetikçilerinin kurşunu, devletin parmak izi vardır.
Bakmayın siz bizim hayata çocuksu, masum ve umutla bakışımızı.
44 yıldır kabuk bağlamamış yaraların altında yaşayan Maraş acısı bizimdir.
“Hak” diyoruz.
“Adalet” diyoruz.
“Hukuk” diyoruz.
“Vicdan” diyoruz.
“Maraş insanlık suçu vahşettir, katliamdır” diyoruz.
“Katliamlarla yüzleşmeliyiz” diyoruz.
“Saklamayın hesap verin” diyoruz!
“Kaşımayın” diyorlar.
“Siz kimsiniz?” diyorlar!
Biz Kim miyiz?
Biz 44 yıl önce Maraş’ta katledilen Mehmet Mengücek’in direnişteki gülüşüyüz. Sokak ortasında öldürülen TÖB-DER’li Hacı Çolak ile Mustafa Yüzbaşıoğlu öğretmenlerin öğrencileriyiz!
44 yıl önce o karanlık günde kocasına “N’olur beni sen öldür, onların eline bırakma” diyen Ümmühan Doğan’ın yalvarışıyız.
11 yaşında kurşunlandıktan sonra kol ve bacakları kesilerek bir kazanda kaynatılmış Ali Tıraş’ın pişmiş bedenindeki acıdayız, yüzündeki masumiyetiz.
Hamile Esma Suna’nın karnında kurşunlanmış 8 aylık bebeği ile çekilmiş fotoğraftaki cesetleriz!
Bir gözü oyularak hela çukuruna atılan 80 yaşındaki Cennet Çimen’in hakikate tanık olmuş diğer gözüyüz!
Derin siyasetinizin, mezhepçi asimilasyon derslerinde, zorla tahtaya kaldırıp namaz kıldırdığınız öğrencileriz.
Katliamlarda payına ölüm, sürgünlerle yok edilmeye çalışılan kimlikler düşen mazlumlarız.
Maraş’ta, Çorum’da ve Sivas’ta çaldığınız bedenlerin ruhlarında yaşayan vicdanız.
Ermeni olduğu için sırtından vurulan Hrant Dink ile Alevi olduğu için 12 yaşında Sivas’ta yakılan Koray Kaya’yı, Çorum’da fırına atılarak yakılan Veli dedeyi ve Mardin’de 12 yaşında 12 kurşunla öldürülen Uğur Kaymaz’ı, kadın cinayetlerinin kurbanı Selver Bulut’u, sokak ortasında bıçaklanarak öldürülen LGBTİ bireyi Esra Ateş’i muhabbet cemimizde birleyen insani sırrın ta kendisiyiz.
Mezarlarımızdan yeniden dirilip, cemde yol birleyen, semaha duran bedenlerdeki gönüller biziz.
Sahte laikliğinize inanan “bekçilik” saflığının kurbanlarıyız.
Renk körlüğümüz yok ama her daim eşit yurttaş bile olmadığımızı hatırlatan kırmızı çarpılarınızı kalbimizde acıyla taşıyanlarız.
Eşit yurttaş ve haklardan mahrum olunduğu her gün yeniden hatırlatılan „sakıncalı“ tarafız.
Ayrımcılığın soğuk yüzüne isyan ışığı saçan gözlerdeki umut ışığız.
İnsanlık suçu katliam ve vahşetinizle köreltilmek istediğiniz hakikatlerin travmalarını bugüne taşıyan geçmişiz!
Tutulmamış yasların, eksik kalmış ağıtların, toprakla buluşmuş bedenlerde, gönül bahçesinde yeşeren umut biziz.
Katledilenlerin unutulmayan hafızasıyız, hatıralarıyız.
Vicdanız biz vicdannnnn…
Vicdansız aklın muktedirliği ile mağdur edilenleriz.
Hakikatin sırrını yüreğimizde saklayarak taşıyan, hak ve adaletin peşindeyiz.
İnsanız biz insan!
Ötekiyiz biz, biz hepimiziz.
Eşit haklardan mahrum bırakılmışlarız.
Sahipsiz ve kimsesiz.
Kimsesizlerin herkesiyiz.
Dışlanmışız.
Dışlanmışların kucaklayanlarıyız
Yok sayılmışız.
Yok sayılmışları varsayanlarız
Katliam adreslerinde eksilttiklerinizin çoğalan çocuklarıyız.
Sabır…
Vaktimiz var halen diyenleriz.
44 yıl daha geçse de yüzsüzlükleri, karanlık tarihleriyle yüzleştirecek hakikatlerde biz olacağız.
Unutmadık.
Unutturmayacağız insanlık suçu Maraş katliamını.
“Devlet sırrı” diye derin devletin dehlizlerinde sakladığınız Maraş arşivlerini açtıracağız.
Derin devletinizin karanlık odalarındaki, karanlık hesaplarınız konusunun neden biz olduğunun hesabını yargıya vereceksiniz.
Orada günahlarınız, suçlarınız, katliam planlarınız, tetikçileriniz, tezgahlayanlarınız tek tek kayıtlıdır!
O yüzden, karanlık yüzünüzü “devlet sırrı” diye sakladınız arşivlerinizde.
Cemaatlere tarikatlara devletin kozmik odalarını açtınız. İnsanlık suçu katliamlarda ise ya “zaman aşımına” ya “devlet sırrına” sığındınız!
“Devlet sırrı” diyerek, arşivleri mağdurlara açmayarak, insanlığa karşı suç işleyenlerin korunduğunu, mağdurları ise bir kez daha katletmeye devam edildiğini her gün yeniden yaşıyoruz.
Biz katliam sorumlularını iyi tanıyoruz.
Gerçeklere kör bakan gözlerinizi…
İktidara ve güce olan minnetlerinizi…
Adaletsizliği aklayan yargınızı…
Vicdanlarımızı yaralayan resmi siyasetinizi…
Ötekileri düşmanlaştıran iktidar retoriğinizi…
Siyasallaşan adaletinizi…
Mezhepçi, tekçi devletinizi gördük.
Onun için hak, adalet, eşitlik ve insanlık yolundayız.
Acı hikayelerin susan, ayrımcılığın soğuk yüzünü görmezden gelen tarafı değiliz.
Barıştayız, adaletteyiz biz.
Çok şey değil...
Aleviler olarak herkes için sadece iyi olanı, güzel olanı yani HAK ve ADALET istiyoruz.
Herkes için BARIŞ istiyoruz
Ayrıcalık ya da imtiyaz değil, insana ait olanı, insana istiyoruz.
Herkese eşit haklar, herkese eşit yurttaşlık istiyoruz
Sevgi, dayanışma, dostluk ve eşitlik istiyoruz...
İşte biz bunu egemen kılmak için, diyoruz ki;
Hak meydandayız.
İnsandayız.
İnsanız.
Biz umuduz, umut…
Kök buluyoruz, işte yarattığınız bu karanlığın ortasında inadına yaşattığımız umutta.
Adalet için,
Toplumsal barış için,
Eşitlik için,
Tarihin karanlık kuyularına saklamak istediğiniz katliamlara ışık tutmak için,
Yüzleşmek ve hesap sormak için,
Yaraları sarmak ve iyileştirmek için,
Hak meydandayız.
İnsandayız.
İnsanız biz.
Gelin hep birlikte iyileşelim.
Güçlü bir adalet duygusu ile geçmişte yaşananlar unutturulmasın, yeni katliamlar engellensin diye…
Katliamlar ülkesinde bunun en büyük insani bir görev olduğunu hatırlatmak adına hep birlikte, farklı ama eşit koşullarda, barış içinde, kardeşçe yaşamak için…
Katliamları tarihin karanlık dehlizlerinden hep birlikte çıkarmak için ışık tutalım…
Maraşlar “BİR DAHA ASLA YAŞANMASIN” diye…..
FACEBOOK YORUMLAR