Irkçılık ve militarizm insanlık için en tehlikeli harekettir. Literatürde ırkçılık,
?kalıtımla gelen özelliklerin biyolojik olarak insan davranışını şekillendirdiğine, ulusal ? etnik kimliğin belirleyicisi olduğu? tezinin savunulduğu bir anlayış olarak ifade edilir. Konuyu detaylı olarak araştırmak isteyenler için geniş bir kaynakça olduğunu belirteyim.Sosyal Darwinci?ler ve ırkçılar, Darwin tarafından geliştirilen,
?türlerin uyum sağlayarak değiştiğine ilişkin? biyolojik evrim kuramını, Spencer?ın
?En uygun olanın (güçlü olanın) yaşamda kalışı? görüşünden ve Mendel Yasaları?ndan hareketle,
?türlerin değişmeyle değil, daha çok ?ayıklanma ile? evrim geçirdiklerini ileri sürdüler. Irkçılara göre, ilkel dönemlerde savaş, kıtlık ve salgın hastalıklar,
?aşağı ırkların yok edilmesini?, ?en iyi olanın (güçlü olanın) yaşamda kalmasını sağlamıştı. Irkçılar, savaş ve şiddeti hep yüceltmişlerdir. Alman ırkçılarına göre,
?fetih, uygarlığın barbarlığa, aklın bilgisizliğe üstünlük sağlamasının yolu? dur.(Yeri gelmişken söyleyelim: Savaşa, şiddete tapınma konusunda Türk ırkçıların da Almanlardan aşağı kalır yanı yok. Onlar da, İnönü?nün Türkiye?yi 2. Dünya Savaşı?na sokmamakla
?milleti iğdiş ettiğini? söylerler.) Nazizim?in ?Aryan-Ari Irk? (üstün ırk) anlayışı bu gerçek (bilim) dışı biyolojik ve felsefi teorilerle oluşturuldu. Nazizim, insanlık tarihini, farklı ırklardan gelen insanlar arasında ve sonucu biyolojik açıdan belirlenen bir mücadelenin tarihi olduğu şeklinde değerlendirir;
Alman ırkını ve diğer kuzey Avrupalıları, ?üstün ırkın? temsilcileri olarak görür. Diğer ırklar, özellikle de sarı, siyah ırklar; Yahudiler ve Çingeneler, sanat, siyaset ve diğer kültürel yeteneklerden yoksundurlar. Onların kaderi beyazlara hizmet etmektir.? Ari ırkın saflık korunması için de, Yahudiler, Çingeneler ve özürlü kişiler bir program dahilinde yok edilmeye başlandılar.Türkiye de ırkçılık düşüncesi ve hareketi Osmanlı?nın son döneminde görülür. Ancak Türk ırkçılar kendilerini ?milliyetçilik? adı altında gizlemişlerdir. İçlerinden kendilerini ?ırkçı? olarak tanımlamaktan kaçınmayanlar da vardır. Örneğin
H. Nihal Atsız bir yazısında, ?Irkçı ve Türkçü olmak, benim için ebediyen övünülebilecek sebeplerden biridir.? der. Türkiye de ırkçılık, Devlet tarafından açıktan ve ya el altından her zaman desteklenmiş, ırkçı hareketler müsamaha ile karşılanmıştır. Birkaç örnek;
?Türk ırkından olmak, Türk soyundan olmak; Türk ana-babadan doğmak? yıllarca askeri ve diğer bazı okullara girmenin birinci koşulu olagelmiştir. ?
Türk?ün en kötüsü, olmayanın en iyisidir.? ?Saf Türk olmayan hiç kimsenin bu ülkede hiçbir hakkı yoktur. Onlar sadece ve sadece hizmetçi ve köle olma hakkına sahiptir.? Bu veciz! sözler, T.C.?nin Adalet ve Sanayi Bakanlığını yapmış zata, Mahmut Esat Bozkurt?a;
?? Türk çoğunluğunun yanında diğer unsurların hiçbir etkisi, ehemmiyeti yoktur. Her ne pahasına olursa olsun ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, Türkler?e ve Türkçülüğe karşı çıkanları yok edeceğiz.? Sözleri de Milli Şef! İnönü?ye aittir. 6/7 Eylül olayları, varlık vergisi, 74 Kıbrıs Harekatı?ndan sonra adalardan kovulan Rumlar; Rum, Yahudi, Kürt, Ermeni ve Çingeneler?i küçük düşürücü söz ve deyimler ırkçı ve ayrımcılığı gösteren başka örneklerdir.Son dönemlerde Kürtler?e ve Romanlara yönelik toplu ?linç? girişimleri; AKP hükümetinin bazı bakan ve milletvekillerinin ırkçılık kokan sözleri vb. bir çok olay, bu ırkçı ve ayrımcı anlayışın ?Devlet ve hükümet katında? itibarını koruduğu; Türkiye de ve Türkler arasında güçlü bir ırkçı damarın varlığını sürdürdüğünü açıkça ortaya koymaktadır.Günümüzde ırkçı ve militarist tepkiler daha çok Türkiye?nin batı bölgelerinde yaşayan Kürtler?e ve Romanlar?a yönelmiş bulunmaktadır. Kürtler?e yönelik saldırıları salt ırkçı düşüncenin bir ürünü olarak değerlendirmemek gerekir. Güneydoğu?daki kirli savaşta ölen asker cenazelerinin yanında, ekonomik mesele de saldırıları tetiklemektedir. Ermeni tehcirinden ve 6/7 Eylül olaylarından sonra yağmalanan, el konulan ve ucuza kapatılan Ermeni, Rum ve Yahudi mallarıyla sağlanan zenginliğin, Kürtler?e yönelik saldırılarda bir kısım insanların iştahını kabarttığını unutmamalıyız. ?linççi?, ?ırkçı ve militarist? saldırıların bu boyutlara taşınmasında hükümetin büyük hatası ve sorumluluğu vardır. Saldırılara karşı, hükümet gereken siyasi tavrı koymamış, yasal süreç başlatmamıştır. Hatta saldırıya uğrayanları suçlayıcı, ?linççi güruhu? mazur gören, onları destekler mahiyette demeçler bile vermişlerdir. Hükümetin bu tavrının ırkçı ve militarist güçlerin cesaretini artırdığını en son İnegöl ve Dörtyol saldırıları açıkça ortaya koymuş bulunmaktadır.Yazının başında da belirttiğim gibi,
ırkçılık ve militarizm, dünya halklarının en büyük düşmanıdır. Çünkü halkların eşitliğine değil, ırk ayrımına, üstün ve güçlü ırkın diğerlerini yönetme hakkına sahip olduğu; üstün ırkın egemenliğini ve çıkarların savaş yoluyla, zorla kabul ettirme hakkı bulunduğu ilkesine dayanır. Bu anlayış insanlığa yıkım ve acıdan başka bir şey vermemiştir. Türkiye?de Türk, Kürt, Roman, Çerkes, Rum, Ermeni? tüm halkların ve etnik grupların eşitlik temelinde birlikte yaşamaları için başta hükümet, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, herkes, ayrımcılığa, militarizme ve şiddet içeren eylemlere karşı çıkmalıdır. Bu nedenle son dönemlerde moda olan, ?Kürtler?le birlikte yaşamak zorunda mıyız?? sorusuna hep birlikte cevabımız ?evet!? olmalıdır; olmak zorundadır.
Birlikte yaşamak istemeyenler İstanbul, İzmir, Ankara, Aydın, Manisa?gibi batı illerinde yaşayan milyonlarca Kürd?ü ne yapmayı düşünüyorlar? Sürecekler mi, yoksa ?imha? mı edecekler?