Türkiye dokunduğun an elini yakacağını bildiğin "tabu" kabul edilen "kâğıt üzerinde yazılı olmayan" olay, uygulama ve kişisel tavırlar içinde sürükleniyor. Ahmet Şık'in feto kumpası ile gözaltına alındığı an bağırdığı "dokunan yanar" cümlesi tam da bunu anlatıyordu aslında.
Havuz medyasında sevinçle köpürtülen, sosyal medyada ise TiP dahil sol çevrelerde "sınıf bilinci, diren kazan" sözcükleriyle desteklenen CHP'li belediyelerde ki grev karar ve uygulamalarını "ateşten elim yanmasın" diye değil, "herkes eteğinde ki taşı döksün" beklentisiyle izledim.
Özellikle sosyal medyada eli kalem tutan, çalıştığı belediyede sorunu olan, Belediye Başkanı' nı sorunlardan ayrı bir yere oturtup CHP ye yüklenenler, salgın koşullarında grev olan ilçelerde İBB ekiplerinin çöpleri toplamasını "grev kırıcı, işçi sınıfı düşmanı " olarak tanımlayanlar, AKP li Belediyelerde sendikanın "S" sini ağzına alamayıp, toplu sözleşmenin imzalanıp imzalanmadığını bile sormaktan korkanlar, iktidarın belirlediği asgari ücretin üzerinde maaş uygulamasını yaşama geçiren CHP yi "emek düşmanı" ilan edenler ve, ne yazık ki sendika işyeri ya da bölge temsilcileri ile kişisel sorunu olan "siz aradan çıkın biz başkanımızla belediye yönetimiyle anlaşırız" diyen sendika üyeleri...
Medya, sosyal medya tüm alanlarda sesini duyuranlar ki, buna rüyasında bile, "aman mahallemden biri duyar " korkusu ile söylemeye korkan AKP liler, yandaş, tetikçi kalemler, maskeli Atatürkçüler ve sol yumruğunu görülmesini istediği yerde kaldıranlarda dahil, hepsinin ortak cümlesi " Sınıf bilinci" oldu.
Kendi doğrularımı söylemeye çalıştığım ve söylediğim için, söylediklerime katılmalarına karşın bunu seslendirmekten, başkanlarını, abilerini, velinimetlerini kızdırmaktan korkanlarca "Kötü Kedi Şerafettin" ilan edilmeyi yaşamım boyunca hep gülümseyerek kabul ettim. Ancak, suskunluğun "neden susuyorsun? sorularına kadar ulaştığını görünce 5 gün sonra söyleyeceğimi ateş daha harlanırken söylemek istedim.
istanbul'da Maltepe, Ataşehir gibi iki kilit ve önemli ilçe de, grev kararlarıyla birlikte bir kez daha hortlayan CHP içinde ki hizip ve koltuk kavgasına, Genel-iş Sendikası merkez bölge ve işyeri temsilcilikleri arasında ki kişisel kavgaları eklendi. Ve, ne yazık ki bunda da ortak cümle "Sınıf Mücadelesi, Emek, hak arama" gibi benim yaşamımda "anayasam, kutsalım" olarak kabul ettiğim kavramlar havada uçuştu.
Öyle, Marks demiş ki, Engels der ki gibi ukalalık yapma iddiam ya da yeterliliğim yok. Ben, o kavramların neyi kapsadığına, ne dediğine bakıyorum kişisel bilgim ve yaşama bakışımla.
Sınıf Mücadelesi diyerek greve alkış tutan, sınıf mücadelesinin sadece toplu iş sözleşmesi döneminde geçerli olduğunu hatırlayanlara yıllardır yazdığım yazmaya devam edeceğim bir kaç soru soracağım. Bu soruların muhatabı; CHP yönetimi, kapısına grev kararı asılmış belediye başkanları, sendikaya "çekil aradan biz başkanımızla anlaşırız" diyen belediye çalışanları, havuz dahil ekran ekran gezip "emek, hak arama, sınıf mücadelesi" nutukları atan, soldan sağa selam veren eski vekil gazeteciler ve TİP yönetimi ile grev yapılan belediyeler de çalışan ya da o ilçelerde oturan üyeleri, hiç bir siyasi partiye üye olmayan ama grevi alkışlayıp devam diyen sandıkta CHP ye oy verenler...
Sorulardan önce bir konuya açıklama getirmem gerekiyor. 12 Mart dahil bu güne kadar tüm faşist darbe ve uygulamalardan toplumun çoğunluğu gibi nasibini almış biriyim. Emeğin, sınıf bilincinin, hak arama mücadelesinin ne olduğunu bilen yaşamında bunlardan taviz vermeyen, bazı dönemler de bu konu da "kendime bile biat etmeyenim" o nedenle kimse bu sorularla "emek mücadelesinin sınıf bilincinin ne ilgisi var? " demesin. Sözü olan " karnından" konuşmasın.
Sınıf bilinci, emeğe, hak aramaya, yaşam hakkına saygıyı içermiyor mu?
Kadın cinayetleri, taciz, tecavüz, özgürlülerin yok edilmesi, tek tip tek sesli medya. Gözünün üstünde kaşın var diyene "gel bakalım " diyen adalet sistemi, salgında esnafa çiftçiye öğrenciye STK lara yasak olan her şeyin iktidar ve ortaklarına serbest olması, biat kültüründen gelen, liyakati tartışılan, intihalci kişilerin kayyum atanmasına tepki göstermek, öğrencilerin akademisyenlerin terörist ilan edilmesine hayır demek, bu sınıf ya da hak arama emeğe saygı kavramlarının içinde yok mu?
7 TİP üyesi genci nasıl öldürdüğünü anlatan bir katilin arkadaşı kolkola omuz omuza olduğu bir ismi 3-5 oyu garantilemek için CHP listesinden aday gösterip belediye meclisi üyesi yapmak, eğitim çevre komisyonlarında görevlendirmek, bunu soranlara "sus" demek, "neden?" diyenlere cevap vermemek neyin bilinci? CHP içinden yada dışından bu konuda üç maymunu oynayanların, o ismin meclis üyesi olduğu belediyede çalışan, o ilçe de yaşayan yerel seçimde CHP ye oy verenlerin "Sınıf mücadelesi " anlayışı sadece ekonomik mi? Seçim öncesi ve sonrası bu konu da mafyanın "Omerta" kuralını uygulamak, sınıf, Emek, hak arama mücadelesi ve bilincinin gereği mi? Suç örgütü elebaşı Çakıcı' nın CHP li belediye başkanı tarafından kapıda karşılanıp makamında ağırlanması karşısında sendikal örgütlü gücünü kullanıp iki cümle açıklama bile yapmamak sınıf bilincinin öğretisi mi?
CHP'li Istanbul, Ankara, izmir, Antalya, Adana, Mersin belediyelerine karşı medyanın iktidar ve paydaşlarının "çalıştırmama" üzerine kurulu eylem ve söylemlerine karşı iki satır söz söyleyemeyen sendikal örgütlü işçi sınıfının "Sınıf bilinci" anlayışı bu kadarla mı sınırlı?
Kimse durumdan vazife çıkarmasın.. Kalkın sokaga çıkın, ayaklanın çağrısı değil bu yazı Sadece "Sınıf bilinci, hak-emek arayışı " kavramlarının arkasına sığınıp, o kavramı toplu sözleşme görüşme ve sonuçları ile sınırlamak doğru mu? sorusuna yanıt arıyorum. Bilen anlatırsa bende, benim gibi düşünenlerle öğrenmiş olur.
FACEBOOK YORUMLAR